12 Eylül darbesi sonrası döneme ait yazılan edebi eserleri 12 Eylül Ülkücü Edebiyatı projesi ile derleyen Dr. Hayati Bice askeri darbeye ilişkin, "MHP davasının başlangıcında Alparslan Türkeş’in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu. Şundan dolayı dışarıdaki insanlar da ne yapacaklarını bilmiyorlardı doğrusu. Dolayısıyla biz kendimiz o zaman legal bir görüntüde derneğimiz olmasa bile kendi teşkilatımızı muhafaza etmiştik" dedi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren öncülüğünde yapılan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin etkisi 45 yıl geçmesine rağmen hala sürüyor. Darbe sonrası cezaevinde mahkum olanların hatıralarının yer aldığı roman ve anı kitaplarını inceleyen Dr. Hayati Bice, 12 Eylül Ülkücü Edebiyatı projesinin hazırlanmasına yardımcı oldu. Dönemin cezaevlerinde mahkumların yaşadıklarını ve siyasi ortamının tazeliğini koruması adına çalışmalar yürüttüklerini belirten Dr. Bice, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklamada bulundu. "Ülkücü hareketinin içinde sadece sempatizan olarak değil öğrenci derneği yöneticisi olarak bulunuyordum"
12 Eylül darbesi öncesi Ankara’da sokaklarda siyasi ortamın çok gergin olduğunu aktaran Hayati Bice, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ciddi bir siyasi kamplaşma olduğunu söyledi. Ankara Tıp Fakültesi öğrencisi olarak yüksek öğrenimlere başladığını yıl olan 1977’den 12 Eylül 1980’e kadar okuldaki ülkücü yapılanma içinde yer aldığını dile getiren Bice, "O yıllarda da benim okumayla yazmayla ilişkilerim güçlü olduğu için okulumuzda mevcut olan öğrenci derneği ülkücülerin elindeydi. Çünkü Ülkü Ocakları’nın ilk kurucu genel başkanlarından, şu anda rahmete gitmiş olan Dr. İbrahim Doğan önemli bir teşkilatçıydı ülkücü yapılanma arasında. Onların kurduğu bir dernekti Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği. O dernek, 12 Eylül’e kadar Ülkücülerin kontrolünde kaldı. Onun 12 Eylül darbesi olduğunda yönetim kurulu üyesi olarak 7 arkadaşımla birlikte ben de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği yönetim kurulu üyesiydim. Dolayısıyla Ülkücü hareketinin içinde sadece sempatizan olarak değil öğrenci derneği yöneticisi olarak bulunuyordum" şeklinde konuştu. "Tıp Fakültesi öğrenci yapılanması bir şema halinde iddianameye girmiştir"
Ülkücü hareketin içindekilerin Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen başarılı öğrenciler olduğunu aktaran Bice, fakültesindeki yapılanmanın hem entelektüel yönden hem de örgütlenme tarzı olarak değerli olduğunu vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"MHP iddianamesini hazırlayan savcılığın da radarına takılmış. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrenci yapılanması, ülkücü yapılanma MHP ve yan kuruluşlar iddianamesinde Ülkücü hareketin üniversitelerdeki örgütlenmesinin örneği olarak zikredilmiştir. Üniversitelerdeki ülkücü hareketin yapılanmasına bütün Türkiye için verilen örnek Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki ülkücü öğrenci yapılanmasıdır. Burada ilginç olan bir nokta bizim ülkücü hareketin yapılanmasında örnek gösterilen Tıp Fakültesi öğrenci yapılanması bir şema halinde iddianameye girmiştir. Bu şema MHP iddianamesinin belgeler kısmında yer verilen bir şemadır. Bizim birinci sınıf yahut da ülkücü olarak nitelikli arkadaşlarımızın toplam sayısı bütün okulda 100 kişi kadarken o belgede bunlardan 70 tanesine bir şekilde bir ünvan verilerek bir şema meydana getirilmişti. Benim de yöneticisi olduğum Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği illegal ülkücü yapılanmanın legal görünümlü uzantısı olarak kaydedilmişti. Bu ceza hukuku açısından çok kritik bir şeydi. İllegal bir yapılanma içerisinde legal bir faaliyet gösteren derneğin yer alması son derece sıkıntılı bir durumdur ceza hukuku açısından. Bu olay bizim yaşantımızda şöyle bir şeye de yol açtı. 12 Eylül darbesi olduktan sonra, Ekim ayında okullar açıldıktan sonra bir gün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği’nin yönetim kurumundaki 7 arkadaşımıza bir tebligat geldi. Bizi Ankara Adliyesi’nde bir savcının makamına çağırıyordu. Oraya gittiğimizde biz şunu gördük, bir savcının masasında sağında ve solunda dosya yığınları vardı. Bunlardan bir grubu sağ derneklere bir grubu sol derneklere diye ayrılmıştı. Savcı bize, ‘Siz sağ gruptan mısınız?’ diye sordu. Biz de ‘Evet’ dedik. Çünkü başka bir türlü söz konusu olamazdı. Kendi yanındaki daha az yükseklikteki olan dosyalar arasından bizim Ankara Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği dosyasını çıkardı. Dedi ki ‘Sizin derneğinizin dernekler kanuna muhalefetten kapatılması için yeterli gerekçeler var. Buna itirazınız var mı? Eğer bu kapatma gerçekleşirse dernekler kanuna muhalefetten size para cezası vereceğiz’ dedi. Orada hemen arkadaşlarla biz hangi bir suçlamayla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bu suçlamayı işitince hemen birbirimizle böyle hal diliyle anlaşarak itiraz etmeyelim kararına vardık. Çünkü her türlü bir suçlamayla muhatap olabilirdik orada. Evet dedik kabul ediyoruz dedik, öylece bir para cezası ile bizim öğrenci derneğimiz hem kapatıldı hem de biz yönetim kurulu üyeler olarak para cezası ile cezalandırıldık. Sonradan fark ettik ki savcıya şöyle bir görev verilmiş, Ankara’da ne kadar dernek varsa bunlar işte ülkücü dernekler, devrimci dernekler diye gruplandırılmış önceden yapılan bir çalışmayla. Savcıya bu dernekleri herhangi bir bahane ile kapatacaksınız talimatı verilmiş." "Türkeş’in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu"
1980 darbesi sonrası bütün siyasi olayların bıçakla kesilmiş gibi sona erdiğini dile getiren Bice, okullardaki ortamın rahatladığını belirterek, "Cezaevindeki ülkücüler o ülkücülerin yaşadıkları dışarıya yansıyordu. Yani yapılan işkenceler oradan sonra ülkücülerin arasına sokulmaya çalışılan fitne hareketleri. Daha sonra MHP davasının başlangıcında Alparslan Türkeş’in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu. Şundan dolayı dışarıdaki insanlar da ne yapacaklarını bilmiyorlardı doğrusu. Dolayısıyla biz kendimiz o zaman legal bir görüntüde derneğimiz olmasa bile kendi teşkilatımızı muhafaza etmiştik" ifadelerini kullandı. "12 Eylül süreciyle ilgili yazılmış olan hikayeler, romanlar ve anı kitaplarını inceledik"
12 Eylül sonrası milliyetçi dergilerde yazmaya devam ettiğini belirten Bice, "İlgimiz, 1978’den bu tarafa tanıdığımız Devlet Bahçeli’nin de desteğiyle 2012 yılında Ülkücü Yazarlar Derneği’ni kurmamızla bir organik hal aldı. Ülkücü Yazarlar Derneği’ni kurduğumuzda biz şunu hedeflemiştik. Ülkücülük adına oluşturulan 12 Eylül Edebiyatı’nı da bir araya getirelim. Bu kapsamda ülkücü hareketin 12 Eylül süreciyle ilgili yazılmış olan hikayeler, romanlar ve anı kitaplarını inceledik. Bunları 12 Eylül Ülkücü Edebiyatı ismiyle o zamanki derneğimizin web sitesinde yayınladık. Bunlar arasında irili ufaklıları da dahil olmak üzere 50’ye yakın eser tespit ettik ülkücüler tarafından yazılmış olan romanlar ve anı kitapları olarak. Bunlar arasında 10-12 tanesi önemlidir. Bunlardan rahmetli Şevket Adnan Şenel’in ‘Elma ve Bıçak’ kitabını özellikle vurgulamak isterim. Yine, Zihni Açma’nın ‘Var Olacağız Eylüllere Rağmen’ isimli kitabı anı kitabı olarak değerlidir. Eşinin Ülkücü hareket içindeki aktivitesinden dolayı ciddi sıkıntılara maruz kalan Emine Özgenç hocamızın ‘Eylül 12’den Vurdu’ kitabı da kayda değerli bir eserdir. Bunun yanında diğer bazı eserler de vardı değişik yönleriyle. Bunu cezaevindeki arkadaşlarımızın yazdığı eserler de oradaki ortamı, oradaki ülkücülerin durumunu anlatmasıyla değerlidir" dedi.
HABER KAYNAĞI : İHA