
Duygunuzu kaybetmekten korktunuz mu hiç?
İçinde yaşadığımız evrende etrafınıza bir bakın o evreni dizayn eden kudret konuşmayı ve gücü yalnız biz insanlara bahşetmiş.
Duyguyu merhameti, sevgiyi ve dönüşmeyi dönüştürmeyi bize bahşetmiş.
Neden diye hiç düşündünüz mü?
Bize verilen bu gücü bazılarımız taşıyamayıp bizi zehirlemesine kötü birisine dönüştürmesine izin veriyoruz.
Oysa dönüşümümüz duygularımızın ve sevginin harman olduğu yüce gönüllülük mertebesine dönüştürmeyi başarabilirsek güzel görür, güzel düşünür ve güzel yaşayıp yol alırız.
Duygumuzu kaybettiğimizde elimizdeki bedenimizdeki güç bizi zehirleyerek bir felakete dönüşür.
Oysa biz bu kainatın konuşabilen düşünebilen aklı ve fikri olan canlıları olarak diğer canlıları doğayı ve kendimiz gibi korumakla yükümlü değil miyiz?
Bu bir sorumluluk alma biçimi değil midir?
Duygular kayboldukça ağzımızın tadı kaçtı, kendimize yabancı öylesine zaman doldurup kargaşa içinde kaybola kaybola yasamaya çalışıyoruz.
Nesleler bizden anlamlı tarafa düşmüyorlar mı? Bir görev bir amaç bir biçim var hiç değilse.
Biz insanlarda ne kaldı?
Her şeyi harcayıp tükettik. Ne kıymet bildik ne bir tat aldık öylesine yaşamıyor muyuz?
Dil güzel söylemez gönül güzel görmez akıl güzel düşünüp sevmez ise yasadık diyebilir miyiz?
Güven sıfırlanmış aramızda verilen sözler asılı kalırsa havada, insan insana düşman olursa ne kalır yaşanacak bize?
Her geçen gün çürümekte insanlık, bir çıkar hesabıdır büyütmekte kibri. Ne zengin mutlu ne de fakir, bir yol bulmalı bize bizi anlatan. Kısacık ömrümüzü ziyan etmeden toparlayıp giderken güzel gitmeli bu dünyadan.
Duygu yoksa çok uzak düştük demek bütün güzelliklerden. Nasibimizi almadan duygudan yana gitmeyelim biz bizden. Duymak hissetmek sevinmek ibadet gibidir. Öyleyse duyalım hissedelim ve yaşayalım insan gibi duygulu ve görgülü.