Kahverengi kokarcaya yönelik biyolojik mücadele kapsamında bilim insanları zehirli mantarların öldürücü etkisini kullanmak için çalışmalar yürütüyor.
Türkiye’de özellikle Karadeniz Bölgesi’nde her yıl milyar dolarlık ihracat geliri sağlanan fındık başta olmak üzere tarım ürünlerine son yıllarda büyük zarar veren kahverengi kokarcaya karşı etkili mücadeleye yönelik arayışlar sürüyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr İsmail Demir, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden elde ettikleri öldürücü etkisi yüksek mantarların bu böceğin mücadelesinde kullanımına yönelik çalışmalar sürdürdüklerini söyledi.
Prof. Dr İsmail Demir, "Laboratuvarda yaptığımız çalışmalarda oldukça yüksek öldürücü etki elde ettik. Hem yavru hem de ergin bireyler üzerinde yaptığımız deneylerin ardından, ilerleyen aylarda, özellikle böceğin baharda yeniden doğaya çıkmasıyla birlikte bu denemeleri sahada da gerçekleştireceğiz" dedi.
Ülkemizde 2017 yılında ilk kez tespit edilen kahverengi kokarca, son yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde hızla artan popülasyonuyla ciddi bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Hopa’dan İstanbul’a kadar tüm sahil şeridinde yoğun şekilde görülen istilacı türün etkisinin bir süre daha devam etmesi bekleniyor. Kahverengi kokarcanın özellikle Karadeniz’in iklim koşullarını sevdiği ve geniş bir beslenme yelpazesine sahip olduğu belirtilerek en çok fındığa zarar vermesinin yanı sıra meyve ve sebzelerde de ciddi kayıplara neden oluyor.
Kahverengi kokarcanın tamamen ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığını ancak etkili yöntemlerle baskı altına alınabileceğini vurgulayan Prof. Dr İsmail Demir, "Kokarca, maalesef ülkemize en son giriş yapan ancak oldukça etkili olan istilacı zararlılardan biridir. 2017 yılında ülkemizde ilk kez tespit edildikten sonra hızlı bir popülasyon artışı göstermiştir. Son yıllarda da bu artış hız kesmeden devam etmektedir. Karadeniz sahil şeridinde doğudan batıya, yani Hopa’dan İstanbul’a kadar tüm bölgede çok yoğun bir popülasyon seviyesine ulaşmıştır. Görünüşe göre bu yoğunluk bir süre daha devam edecek" diye konuştu. "Böceğin baharda yeniden doğaya çıkmasıyla birlikte bu denemeleri sahada da gerçekleştireceğiz"
Kokarcaya karşı yaptıkları laboratuvar çalışmalarında olumlu sonuçlar aldıklarını kaydeden Demir, "Böceğin bölgede yoğunlaşması ve popülasyon artışının hız kazanmasıyla birlikte biz de konuyu çalışma alanımıza dahil ettik. Özellikle bazı girişimlerin ardından, şu anda yürütmekte olduğum ve KTÜ Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü tarafından desteklenen projede, bölgemizden izole ettiğimiz öldürücü etkisi yüksek mantarların bu böceğin mücadelesinde kullanımına yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Laboratuvarda yaptığımız çalışmalarda oldukça yüksek öldürücü etki elde ettik. Hem yavru hem de ergin bireyler üzerinde yaptığımız deneylerin ardından, ilerleyen aylarda özellikle böceğin baharda yeniden doğaya çıkmasıyla birlikte bu denemeleri sahada da gerçekleştireceğiz. Umuyoruz ki bu çalışma sonucunda böceğin mücadelesinde kullanabileceğimiz yerel bir fungal biyopreparat geliştireceğiz. Amacımız doğadaki bir canlıyı tamamen yok etmek değil; eğer o canlı zararlı seviyesine ulaşmışsa popülasyonunu zarar eşiğinin altına çekmektir. Böyle istilacı türleri tamamen yok etmek zaten kolay değildir. Özellikle kahverengi kokarca, Karadeniz iklimini seven bir zararlıdır. Beslendiği bitki sayısı da oldukça fazladır. En çok fındığı tercih eder; bunun yanında şeftali, bölgede yoğun bulunan incir ve birçok sebzede ciddi zarara neden olmaktadır. Bu kadar geniş besin çeşitliliğine sahip bir zararlıyı yok etmek ya da tamamen baskı altına almak oldukça zordur. Biz de elbette canlıyı yok etmeyi değil, popülasyonunu zarar eşiğinin altına indirmeyi hedefliyoruz. Bunun için zamana ve farklı yöntemlerin birlikte uygulanmasına ihtiyaç vardır. Böceğin yaşam döngüsünde farklı evreler bulunduğundan hangi aşamada nasıl müdahale edileceği, hangi aşamada daha yüksek verim alınacağı doğru belirlenmelidir. Kışlak mücadelesi, doğaya çıkış dönemindeki mücadele, kimyasal mücadele ve biyolojik mücadele gibi çeşitli yöntemler vardır" şeklinde konuştu. "Samuray arısı olarak bilinen türün mevcut popülasyonu baskılaması şu an için mümkün görünmemektedir"
Samuray arısı ile yürütülen biyolojik mücadele çalışmalarını da değerlendiren Demir, "Halk arasında ’Samuray arısı’ olarak bilinen türün mevcut popülasyonu baskılaması şu an için mümkün görünmemektedir; etkisi yeterli değildir. Kimyasallar da kullanılmaktadır ancak onların da yetersiz kaldığı görülmektedir. Zararlının bulunduğu her alanı ilaçlamak mümkün değildir, bunun için tüm Karadeniz sahilinin ilaçlanması gerekir. Bu nedenle daha toplu ve bölgesel baskılama yapılması gerekmektedir. Ayrıca kışlığa gelen bir böceği ilaçlamanın çok anlamı yoktur; çünkü kışlığa gelenlerin zaten yüzde 80-90’ı ölür. Kışlaklara mekanik müdahale, yani süpürmek ya da kışlak alanlarını ortadan kaldırmak faydalıdır. Kışlık dönemindeki ilaçlamalar daha çok toplumun endişesini azaltmaya yöneliktir. Esas müdahale böceğin doğaya çıktığı dönemlerde olmalıdır. Yapılan uygulamalardaki eksiklikler nedeniyle baskılamada hâlâ istenen başarı sağlanamamıştır. Popülasyon şu an çok yüksek olduğu için mevcut yöntemler tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle mikrobiyal mücadeleyi öne çıkarıyoruz. Yani böcekleri hastalandıran ve öldüren mikroorganizmaları kullanmak istiyoruz. Bu böceğin biyolojisi ve ağız yapısı, mantarların kullanılmasına oldukça uygundur. Ayrıca izole ettiğimiz mantarlar bölgemize ait olduğu için doğada kendi varlıklarını sürdürebilir ve kendilerini koruyabilirler" ifadelerini kullandı. "İlaçlama yapıldıktan sonra ise bölgeye belli bir süre geçmeden girilmemelidir"
Yapılacak tarım ilaçlamalarının insan sağlığı açısından risk oluşabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. İsmail Demir, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Kullanılacak ilaçların halk sağlığı açısından risk oluşturmaması gerektiğini kaydeden Demir, "Bu böceğe karşı kimyasal mücadele ve biyolojik mücadele birlikte değerlendirilmeli. Aslında biz kimyasal kullanmak istemiyoruz; bu nedenle biyolojik mücadeleye ağırlık veriyoruz. Biyolojik mücadeleyi öne çıkarmamızın sebebi, böcekleri öldüren kimyasalların hedef dışı canlıları ve bizleri de etkilemesidir. Dolayısıyla bu ciddi bir sorun oluşturuyor. Ancak bazen başka bir yöntem kalmadığında kimyasala başvurmak zorunda kalıyoruz. Etkili başka bir çözüm olmadığında mecburen kimyasal kullanımına yöneliyoruz. Kimyasal kullanırken, ne zaman ve nasıl uygulanacağını mutlaka bilmek gerekir. Hangi dozda kullanılacağı çok önemlidir ve tüm bunlara dikkat ederek uygulama yapılmalıdır. Aksi hâlde doğaya zehir vermiş oluruz ve kısa vadeli bir kazanç sağlamak isterken çok daha büyük zararlara yol açabiliriz. Ne yazık ki toplumda zaman zaman, özellikle tarım ilaçlarının kullanımıyla bağlantılı zehirlenmeler yaşanabiliyor. Bu nedenle dozun, kullanım zamanının, uygulanacak yöntemlerin ve hasat öncesi bekleme süresinin devletin yetkili kurumlarınca önerildiği şekilde uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bu ilaçların halk sağlığı açısından risk oluşturmaması gerekir. Dozun doğru ayarlanması bu riski azaltabilir. İlaçlama yapıldıktan sonra ise bölgeye belli bir süre geçmeden girilmemelidir. Vatandaşların ve hedef dışı organizmaların, ilaçlama sonrasında hemen o bölgede bulunmaması büyük önem taşır."
HABER KAYNAĞI : İHA
Editor : KAYNAK-İHA


