“Düşünüyorsam varım.” diyen Descartes’ın sözü, insanoğlu için artık fazla derin kalıyor. Çünkü günümüzde düşünmek yorucu, harcamak ise kolay. Modern insan, varlığını düşüncelerle değil; alışveriş fişleriyle kanıtlar hale geldi.
Harcamak özgürlüktür artık!
Ya da biz öyle sanıyoruz…
Paranın Lidyalılar tarafından icadından bu yana, insanlığın bakış açısı defalarca değişti. Para, alışverişi kolaylaştırdı; ardından kredi kartının icadı, harcamanın hızını artırdı. Bu kolaylık, insanı üretmekten çok tüketmeye yöneltti.
Oysa bir zamanlar Spinoza, elinin tersiyle parayı iten bir filozoftu.
Ona göre insan, duygularının esiri olduğu sürece özgür olamazdı. Gerçek özgürlük, Tanrısal düzeni ve doğanın yasalarını sezgisel olarak kavramaktan geçerdi.
Paranın hükmüne karşı durduğu için cemaatinden kovuldu; yoksulluk içinde, henüz 50 yaşına bile gelmeden öldü. Ama fikirleri, çağları aşarak bugün bile bize bir şeyler anlatıyor.
Daha sonra Immanuel Kant, aklın sınırlarını zorlayarak bilginin hem deneyime hem akla dayanması gerektiğini savundu. Ona göre bilmek, düşünmenin eyleme dönüşmesidir. Bilgi, insanı özgürleştiren en büyük güçtür.
Derken Karl Marx, “Das Kapital” adlı eseriyle paranın insan üzerindeki etkisini en çarpıcı biçimde anlattı.
Marx’a göre insan, doğanın bir parçasıdır ama hayatta kalmak için üretmek zorundadır. Üretim biçimleri, toplumun ekonomik temelini oluşturur.
“Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” çağrısı da bu bilinçten doğdu.
Marx, tüketimle değil üretimle var olunabileceğini haykırdı.
Ama bugün geldiğimiz nokta bambaşka…
Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı; fakat insanlık hiç bu kadar bilinçsiz olmamıştı.
Teknoloji hayatı kolaylaştırdı, ama maneviyatı zayıflattı.
Şiddet arttı, sabır azaldı.
Tüketim, artık bir ihtiyaç değil; bir alışkanlık, hatta bir kimlik haline geldi.
“Harcamazsam yokum.” duygusu, modern çağın mottosu oldu.
Oysa insanlık tarih boyunca hep üretmenin, paylaşmanın, düşünmenin peşindeydi. Şimdi ise tüketmenin büyüsüne kapılmış durumda.
Paranın, teknolojinin ve hızın içinde insani değerler birer birer eriyor.
Oysa asıl zenginlik; farkında olmakta, üretmekte ve ölçülü yaşamaktadır.
Bugün en üretken, en bilinçli çağımızı yaşamamız gerekirken;
ne yazık ki en öfkeli, en hırslı, en açgözlü dönemimizi yaşıyoruz