Mardin, sadece güzellikleriyle değil, derin tarihî mirasıyla da büyüleyen bir şehir. Yolu Mardin'e düşenler, şehri bir açık hava müzesi gibi keşfederken, Dara Antik Kenti, bu tarihî yolculuğun en etkileyici duraklarından biri olarak öne çıkıyor. Mezopotamya’nın Efes’i olarak bilinen bu antik kent, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bugüne kadar birçok kalıntıyla ayakta kalmayı başarmış.
5 BİN YIL ÖNCESİNE DAYANIYOR
Dara Antik Kenti, yaklaşık 5 bin yıl öncesine dayanıyor ve bu derin geçmişiyle Mardin'in kültürel çeşitliliğine önemli bir katkı sağlıyor. Antik kentteki kalıntılar arasında su bendi, kilise, köprü, baraj, sarnıç, mezarlık, zindan, saray, çarşı ve mahzen gibi yapılar, bölgenin tarihî önemini gözler önüne seriyor. Orta Çağ tarihçilerine göre, Pers Kralı III. Darius ile Büyük İskender’in savaşı sonrası Pers Kralı’nın öldüğü yerin Dara olduğu rivayet ediliyor, bu da kente adını veren efsanenin kökenini oluşturuyor.
GEÇMİŞİN İZLERİNİ SÜRMEK
Dara Antik Kenti’nin etrafında yer alan Geç Roma Dönemi’ne ait mağara evler, Mardin’in tarihî dokusunu daha da pekiştiriyor. Her biri farklı bir hikaye anlatan bu yapılar, şehre gelenleri zamanda yolculuğa çıkarıyor. Mardin’in mistik atmosferiyle birleşen bu tarihi alan, geçmişin izlerini sürmek isteyen her gezginin mutlaka uğraması gereken yerler arasında.
Dara, sadece bir antik kent değil, aynı zamanda kültürel ve tarihi mirasıyla, Mardin’in kadim medeniyetler arasında bir köprü işlevi görmesinin de sembolü. Mardin’i keşfetmeye çıkanların, bu büyüleyici antik kenti de görmeden ayrılmaması gerektiği kesin.
DARA İSMİNİN KÖKENİ: PERS KRALI DARİUS’UN SONU
Kent, yalnızca tarihî kalıntılarıyla değil, aynı zamanda isminin kökeniyle de dikkat çekiyor. Dara adı, tarihi olaylarla iç içe geçmiş ve bölgenin kültürel mirasında önemli bir yer tutuyor. Dara isminin kaynağına dair en eski bilgilere, Antik ve Orta Çağ tarihçilerinin aktarımlarından ulaşılabiliyor.
Dara isminin kökeni, yazılanlara göre Pers Kralı III. Darius’un, Büyük İskender’le girdiği savaştan sonra öldüğü yere dayanıyor. Antik tarihçiler, Darius’un ölümünün ardından bu bölgeye Dara adının verildiğini belirtiyor. 13. yüzyıl Süryani tarihçisi Abu’lFarac, “Büyük İskender ile Pers Kralı Darius burada savaşmış ve Darius burada ölmüştür. Bu nedenle de buranın ismi Dara’dır” diyerek bu rivayeti doğrular. Dara Antik Kenti, bu tarihi olayla birlikte, bölgenin kadim geçmişine ışık tutuyor.
KENTİN COĞRAFİ KONUMU
Mardin’in 30 kilometre güneydoğusunda, Nisibis’in 20 kilometre batısında ve Suriye sınırına 10 kilometre mesafede yer alıyor. Mezopotamya Ovası ile Tur Abidin Dağları’nın birleşim noktasında konumlanmış olan kent, kireçtaşı ana kaya üzerine kuruludur. Kentin ortasında, Antik Çağ’da “Cordis” adıyla bilinen ve yakın zamana kadar aktif olan bir dere bulunuyor; bu dere, kentin kalıntılarının yer aldığı alanın iki yanında yer alıyor.
MEZARLIK ALANI VE MEZARLIK TÜRLERİ
Dara Antik Kenti'nin batısında, M.S. 6. yüzyılda taş ocağı olarak kullanılan geniş tepeler, sonrasında mezarlık alanına dönüştürülmüş. Bu alanda, kaya mezarları, lahit tipli mezarlar ve basit sanduka mezarlar gibi üç farklı mezar tipi bulunuyor. Kaya mezarları, özellikle 6-8. yüzyıla tarihleniyor ve pagan ölü gömme kültürünün izlerini taşıyor. Hıristiyanlaşan halk, bu gelenekleri uzun süre devam ettirmiş. Lahit mezarlar ise Roma dönemi inançlarıyla şekillenmiş ve ölen kişinin ruhunun korunduğu öteki dünya mekânları olarak kabul edilmiştir. Bu mezarlık alanları, Dara'nın kültürel ve dini geçmişini yansıtan önemli yapılar arasında yer alıyor.
ÇOK KATLI GALERİ MEZAR
Kaya nekropol alanında bulunan üç katlı mezar yapısı, boyutları ve planı ile dikkat çekiyor. Tamamen ana kayaya oyulmuş olan bu mezarın üst katı, batı, güney ve doğu kenarlarında bir koridor ya da balkon şeklinde düzenlenmiş. Yapının kuzeyindeki anıtsal girişte, bitkisel süslemeler ve dinsel sahneler yer alıyor ve özellikle kutsal kitaplarda yer alan "ruhlara nefes verilmesi ve yeniden diriliş" sahnesi işlenmiş. Bu galeri mezarın, 573’teki istilanın ardından Sasaniler tarafından öldürülen Doğu Roma halkına ithafen, 591’de sürgünden dönen Doğu Romalılar tarafından inşa edildiği düşünülüyor. 2009’daki kazılarda, mezarın alt katında çok sayıda insana ait kemikler bulunmuş ve bu insanların, Ezekiel’in mucizesinde olduğu gibi "yeniden dirilme" umuduyla buraya gömüldüğü sanılıyor. Ayrıca, Çeçenlerin göç ederek Dara'ya yerleşip hayatını kaybedenlerinin mezarları da nekropol alanında yer alıyor.
GÖRKEMLİ SURLAR VE SAVUNMA SİSTEMLERİ
Kent üzerine kurulduğu üç büyük tepeyi çevreleyen yaklaşık 4 kilometre uzunluğunda sur duvarlarına sahip. Bu surlardan 2.8 kilometrelik kısmı günümüze kadar gelmiş durumda. Kentte, iç sur ve dış sur olmak üzere iki ana sur sistemi yer alıyor ve 28 kule ile hendekler bu savunma yapısının önemli öğeleri. Dara’nın sur kalıntıları, I. Anastasius (M.S. 491-518) ve I. Justinianus (M.S. 527-565) dönemlerine ait. 530 yılında İmparator Justinianus döneminde, surların yüksekliği 20 metreye kadar yükseltilmiş ve ikinci bir kat eklenerek mazgallar ve okçu pencereleri oluşturulmuştur. Bu yapı, Dara'nın güçlü savunma sistemlerinin bir örneğidir.
AGORA CADDESİ
Güney kapısından başlayıp kuzeye doğru Dara Deresi kıyısına kadar uzanan yaklaşık 5,5 metre genişliğindeki cadde, büyük blok taşlarla döşenmiş olup caddenin doğu kenarı, dereye bakarken, batı kenarında ise bir portiko ve dükkânlar/atölyeler sıralanıyor. Bu düzen, caddenin kentin alışveriş ve ticaret merkezi olarak kullanıldığını, yani bir kamusal alan işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.
KÖPRÜLER
Kentin içinden geçen Dara Deresi üzerindeki 4 köprüden 3’ü şehrin içinde, biriside güney kapısının dışında, Nusaybin yönünden gelenlerin kapıya ulaşabilmeleri için yapılmış. Köprüler, enzer biçimde, kesme taş örgülü ve yuvarlak kemerli inşa edilmiş. Surlar içinde en güneyde bulunan doğu – batı yönlü köprü halen sağlamlığını korumakta olup, 3 kemeri de görülebiliyor.
ÜSTÜ ÖRTÜLÜ SU HAZNE BİNASI MAKSEM
Akropolünün güney yamaçlarına, ana kaya içine oyularak yapılmış, Makseme su 4 kilometre mesafeden kanallarla kuzeydeki tepelerin üzerinden getirilmiş. Toplanan su, kanallarla kentteki diğer sarnıçlara dağıtılmış. Bu yapı, birbirine paralel, üstü beşik tonozla örtülmüş, doğu-batı yönünde uzanan on adet hücre-odadan oluşuyor. Her bir hücre 50 metre uzunlukta, 4 metre genişlikte ve 18 metre yüksekliğinde olup, yaklaşık 14 bin 500 metreküp kapasiteli.
SU SİSTEMLERİ VE ÖNEMLİ SARNIÇLARI
Su ihtiyacını karşılamak için geliştirdiği su sistemleriyle öne çıkıyor. Yüksek dağlardan gelen su, kanallar aracılığıyla kente dağıtılır ve sarnıçlarda depolanır. Batı 1 ve Batı 2 Sarnıçları, şehre su sağlayan önemli yapılar arasında yer alır. Batı 2 Sarnıcı, ticari kervanlar ve nekropol alanına hizmet vermektedir. Agora caddesinin kuzeybatısında yer alan Kilise-Zindan Sarnıcı ise büyük kilisenin bulunduğu iki katlı bir yapı. Dara, 14. yüzyıla kadar Süryani metropolitliği merkezi olarak da önem taşımaktadır.
VAFTİZ HAVUZU
Büyük Kilise’nin kuzeydoğusunda iyi korunmuş bir vaftiz havuzu vardır. Yetişkinlerin Hıristiyanlığa geçişi için yapılan Vaftiz havuzunun her iki tarafında basamaklar bulunuyor. Havuzun içine giren yetişkinin, havuzun içinde bekleyip arınmasından sonra diğer tarafında bulunan basamaklardan çıkmasıyla tören tamamlanırdı.
Editor : Mustafa SARIİPEK (Yayın Danışmanı)