USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

MARMARİS’TE SİVİL TOPLUM YÜRÜYÜŞÜ – BÖLÜM 2

25-07-2025

Yazımın ikinci bölümüne, hiç unutmak istemediğim Vizontele filminden şu sözlerle başlamak istedim: “Biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Burayı seversen, burası dünyanın en güzel yeridir. Ama dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir.”

Her gün Datça kavşağından geçerken gördüğün, alışmak yerine her defasında tanıdık bir yüzle karşılaşmış gibi hissettiren; Lütfü Küçük’ün “Dünyanın İncisi” tasviriyle sıradan bir sahil kasabasında olmadığını hatırlatan “inci heykeli”, Marmaris sevgisini içine içine sokar. Bir kere sevdiğinde ise onu her şeyden korumak istersin. Sevdiğin haliyle kalsın istersin.

Ama bir şehri sevmek, sadece güzelliğine hayran olmakla sınırlı değildir. O şehri sevmek, onun sorunlarını da sahiplenmeyi gerektirir. Zamanla sevgi, sorumluluğa dönüşür. Gözünün önünde olup bitenlere karşı duyarsız kalamazsın. İşte tam da burada başlar sivil toplumun anlamı.

Çünkü bir şeyler yolunda gitmediğinde sadece yakınmak yetmez; dost sohbetlerinde konuşmak, bireysel tepkiler vermek kalıcı çözüm getirmez. Bireysel çabanın kolektif güce dönüştüğü yerde sivil toplum başlar. Gerçek değişim, bir araya gelerek, ortak akılla ve gönüllü çabayla mümkündür.

Bu tür tepkiler, kimi zaman kişisel refleks gibi görünse de aslında sivil toplumun ilk adımlarıdır. İnsanlar çoğu zaman farkında olmadan sivil toplumun içine bu şekilde girer. Marmaris’te bir orman yangını çıktığında içi yanarak ekrana bakan, su taşımak için koşan, sosyal medyada “destek lazım” diye paylaşan biri… Sokakta başıboş kalan hayvanlara mama bırakan, bir engelli için tekerlekli sandalye arayan, kadınların sesi duyulsun diye bir yürüyüşe katılan… Sahilinde, sokağına atılan çöpe öfkelenir; ayağının takıldığı yola, kask takmadığı için ölen bir gence, limana çöpünü döken bir tekneye, iş bulamayan, işten atılan birilerine, başarılı bir öğretmenken birdenbire ataması çıkan bir öğretmene, eşine şiddet uygulayan bir adama, kadını metalaştıran zihniyete uyuşturucu kullanan gençlere…

Ve işte burada başlar isyan. Ama bu isyan yalnız başına çıkan ses çabuk yorulur. Gerçek çözüm, bu öfkeyi ortak bir dile dönüştürmekte, örgütlü bir güce çevirmektedir. Kendi gibi düşünen insanlarla edilen sohbetler bir noktaya kadar rahattır, iyidir ama hiçbir şeyi değiştirmez. Çözüm, sadece benzer duyguları paylaşmakta değil; bu duygularla harekete geçmekte, sorumluluk almaktadır.

İşte bu yüzden, bir gün bir sivil toplum kuruluşu çok önemlidir. İçeri girdiğinde, orada kendisi gibi düşünen ama daha önemlisi kendisi gibi hisseden ve bir şey yapmak için elini taşın altına koymuş insanlarla karşılaşır. Kimisi yıllardır mücadele verir, kimisi o an ilk adımını atar. Ama hepsinin gözünde aynı ışık vardır: Bir şeyler değişsin, daha iyi olsun diye inanan insanların ışığı.

Tam da bu noktada karşılarına bir başka gerçek çıkar: Siz sivil toplum kuruluşu ile güçlü bir ses çıkarmaya hazırlanırken, Marmaris’in bazı “yerlileri”—hatta sizden sadece birkaç yıl önce gelmiş biri bile—bu şehri hâlâ bir mülkiyet gibi görür; sanki bir ev sahibi gibi, “kim kalabilir, kim konuşabilir” kararını verme hakkı kendilerindeymiş gibi davranır. Bu da aşmanız gereken bir duvardır. Ama unutmayın: Vatanınızın bir başka köşesindesinizdir siz aslında. Kimliklerin ötesinde, kendinizi ait hissettiğiniz yerde, vatanınızdasınız. Gerçek aidiyet, nereden geldiğinizle değil, neyi savunduğunuzla ilgilidir.

Bir gönüllülük formu… Bazen iki fotoğraf, biraz aidat… Birkaç toplantı, bir iki etkinlik. Sonra başka bir gerçek: Zamanla bazı etkinlikler, anlamını yitirip bir rutine, bir kısır döngüye dönüşebilir; bu da sivil toplumun dinamizmini gölgeler. Küçük tatminler; politika üretme kapasitesi sınırlı kalan, zamanla misyonundan uzaklaşan yapılar. Aynı yüzlerle aynı cümlelerle dönülen toplantılar.

Hani başta heyecanlıydın. Bir şeyleri değiştirmek istiyordun. İnandığın için geldin. Ama şimdi? Toplantıdan toplantıya koşuyorsun. İmza atıyorsun, etkinlikte görünüyorsun. Ama aynı şeyleri söylüyorsun. Aynı yüzlere bakıyorsun. Sorunlar yerinde duruyor. Sen de artık alıştın. Sözünü yumuşattın. Risk almamayı öğrendin. Köşeni koruyorsun. Yoruldun, farkında bile değilsin. Oysa sen buraya bir şeyleri düzeltmeye gelmiştin. Kayboldun, rutinde. Farkında mısın?

Ülke ne halde, farkında mısın? Yerel siyasetin içinde dünyayı unuttun, çocuklarının geleceği, bırakacağın düzen vardı ! Değişimin öznesi olacaktın. Senin görevin neydi, hatırlıyor musun? Yaşadığın yerde sorunlar değişti mi? Neden sustun? Neye alıştın, alıştırıldın ?

Burada bir başka sosyolojik eşik belirir: Kimseyi kızdırmadan yaşamını devam ettirme arzusu. Küçük yerleşimlerde yoğun sosyal ağlar, “fazla sivrilmemek” kültürünü üretir. Bir paylaşım yapılır, hemen ardından “bu kimseye karşı değil” mesajı. Söz ucu kapalı bırakılır, fikir yarım kurulur. Marmaris gibi herkesin birbirini tanıdığı bir yerde, bu görünmeyen baskı sivil toplumun işlevini zayıflatır. Ne yapmak için başladığını unutturur sana.

Oysa sivil toplumun gücü kimseyi hedef almakta değil; hakikati nazik ama cesur bir dille söyleyebilmekte yatar. Ne kırarak, ne susarak… Doğruyu birlikte arayarak, birlikte söyleyerek.

Bugün gelinen noktada Marmaris’te sivil toplum yürüyüşü; bireysel farkındalığın örgütlü çabaya evrildiği bir başlangıçtan, çeşitli yapısal ve sosyal nedenlerle karar süreçlerinden uzaklaşan, savunuculuk ve politika üretme kapasitesi zayıflayan bir sürece evrilmiş durumda. Bu dönüşümde yerel sosyal ağların baskısı, siyasallaşma kaygıları ve kurumsal kaynak yetersizlikleri belirleyici olmuştur.

Peki, nereye gidecekti? Gitmesi gereken yer hâlâ aynı: Katılımcı, şeffaf, hesap soran, talep eden, politika üreten; yerelin gerçek sorunlarına bilimsel, hukuki ve etik temelde müdahil olan bir sivil toplum.

Unutulmaması gereken: Sivil toplum olmadan demokrasi eksik kalır. Demokrasi olmadan sivil toplum baskı altında kalır. Ama ikisi de, kendi başına yetmez. Toplumsal bilinç, katılım kültürü, şeffaflık ve örgütlü yurttaşlık bilinciyle beslenmedikçe, sadece “var olmak”, yaşamak anlamına gelmez. Demokrasinin olmadığı yerde sana sunulanı kabul edersin sadece ve biraz bişeyler söylüyor olmak seni rahatlatır o kadar.

Bu yazı bir eleştiriden çok, ortak bir arayışın çağrısıdır. Çünkü mesele kimin ne yaptığı değil, birlikte nereye varacağımızdır.


Bir zamanlar bir şeyleri değiştirmek için yola çıkmıştık, hatırlıyor musunuz?

Marmaris’te faal olan 115 sivil toplum kuruluşundan, her biri sadece 10’ar kişiyle bir araya gelse, 1.150 kişilik güçlü bir topluluk oluşur.
Böylesine kalabalık bir ses sadece duyulmaz; çözümü de beraberinde getirir.

Marmaris’te Sivil Toplum Yürüyüşü, önce yerimizde saydığımızı fark etmekle başlayacak. Sonra birlikte hareket etmenin gücünü yeniden hatırlayacağız.

Oturanların geride kaldığı bir sivil toplum yürüyüşü başlatalım.


Ne dersiniz, yeniden başlamaya var mısınız?

 

Hayatımıza Yeni Bir Sayfa

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Zümrüt kok
Zümrüt kok 3 gün önce
Harika tespitler elbette varız özellikle bu zamanda bütünün hayrı için hepimiz olmalıyız ????kaleminize yüreğinize sağlık