Zamanın ve mesafelerin ötesinden gelen bir aşk hikâyesi... Marmaris’in
dingin denizinde, iki insanın nerdeyse, yarım asırlık bekleyişten sonra kavuştuğu
sıcacık bir hikâye.
Bu aralar sohbetlerimde ilginç aşk hikâyelerine tanık oluyorum. Geçenlerde
tanıştığım oldukça yaşlı bir Hollandalı çiftten öyle bir hikâye dinledim ki, siz değerli
okuyucularımla paylaşmadan edemedim.
Oldukça yaşlı olan çifte, beraberliklerinin süresini sorduğumda, “Aslında birkaç
yıldır birlikteyiz” cevabını aldım. Şaşırdım. “Öyle mi?” dedim, “Ben daha uzun bir
birlikteliğiniz olduğunu hissettim.” Konuşmalarınızda sık sık 30 yıl önce, 40 yıl önce
gibi zamanlardan bahsediyorsunuz. İster, istemez beraberliğinizi merak ettim.
Kadın tebessüm etti: “Evet, aslında doğru fark etmişsin. 50 yıldan fazla bir
tanışıklığımız var. Ama birlikteliğimiz sadece birkaç yıldır.” Adam birasını
yudumlarken, kadın anlatmaya başladı.
Zamanın Ötesinde Bir Dilek
“40 yıl önceydi…” dedi kadın. “Ben Manfred’e aşıktım. Ona delicesine âşıktım,
ama o başka biriyle çıkıyordu. Aramızda yedi yaş fark vardı; ben 15, O ise 22
yaşındaydı. Sonra evlendiğini duydum. Çıktığı kız hamileymiş, hamile kalınca
evlenmişlerdi. O zamanlar bizde de kurallar daha katıydı, daha sadeydi. Şimdiki
kadar rahat bir ortam yoktu.”
“Onun evlendiğini duyduğum gün — ister inanın ister inanmayın —
Allah’tan diledim: ‘Tam 40 yıl sonra da olsa, benim olsun.’”
Yıllar geçti… Ben de evlendim, iki çocuğum oldu, sonra boşandım. Hayatımı
akışına bırakmış gidiyorken, bir gün posta kutuma bir davetiye geldi: Eşinin cenaze
törenine davetliydim.
Kadının gözleri yine doldu. “O an oturup ağladım,” dedi. “Böyle olmamalıydı belki…
Belki boşanıp benim olabilirdi. Ama kader böyle yazmıştı.”
BİR DAVET, BİR BULUŞMA “Cenazeye katıldım. Birkaç hafta sonra moral vermek için aradım. Dışarıda bir
yerlerde çay içmeye davet etti. Ve bugün, buradayız…”
“Bu arada; Almanya’da yaşamış biri olarak biliyorum: Bizdeki gibi
vefat eden hemen toprağa verilmez. Bir hafta, on gün sonrası için defin hazırlıkları, yapılır.
Vefat edenin sevenleri, dostları, hatta tanımayanlar bile katılır. Davetiyeler
hazırlanır; iki açık el resmiyle dua simgesi bulunur, ve defnedileceği tarih, saat
yazılıdır.”
Bu bilgiyi paylaştıktan sonra, kadına merakla sordum: “Peki o çay davetinden
sonra… Aşk konusuna nasıl girdiniz?”
Kadın gülümsedi: “Ben direk girdim konuya, 40 yıl öncesinden bahsettim. O da
bir şeyler hatırladığını ve sezdiğini söyledi. Birkaç gün sonra, hafta
sonu bir yerlere gittik. Hollanda içinde, bizi tanıyan az olur diye uzak bir yere. El ele
yürüdük, sanki yıllar hiç geçmemiş gibiydi.”
“Tanrım, ilk öpüşü... Sanki hayatımda ilk kez öpüşüyormuşum gibi
hissettirdi bana.”
İkinci Bahar
Kadın başını kaldırdı, gözlerinde deniz gibi bir huzur vardı: “Ve işte, ikinci
baharımızı Marmaris’te yaşıyoruz. Küçük bir teknemiz var. Fazla yaşam alanı olmayan küçük teknemizde, birbirimize doymaya çalışıyoruz.”
İçtenlik, zamanın gücü ve bir dileğin gerçeğe dönüşmesi... Bazen
aşk, gerçekten de beklemeyi bilenlerin payına düşüyor…..