Kapitalist sistemin fıtratında doğadaki tüm varlıkları metalaştırma, onları para olarak görme eğilimi vardır. Bundandır ki para için -hiçbir canlıyı dikkate almaksızın doğayı tahrip etmede hiç bir behis görmez.
Ancak bugünün insanı mutlu bir yaşam için yerküredeki ekosistemi korumanın "olmazsa olmaz" olduğu bilincine erişmiştir artık, İşte bu bilinçle de kapitalizmin bu gözüdoymaz vahşetine karşı sadece kendi emek gücünü ve canını değil hayvanları ve doğayıda koruma mücadelesine girmek zorunda kalmıştır.
Bütün dünyada bilinçli yurttaşlar çevreyi korumak için yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası çapta örgütlenerek kapitalizmin doğa saldırılarına karşı mücadele ediyorlar.
Pek tabi ki bu mücadele -sürdürebilir bir yaşam için- ivedi ve zorunludur. Ki günümüz dünyasında ülkeleri yönetenlerin birincil önceliklerı halkın talepleri değil, kapitalizmin talepleri olduğu gerçeğini düşününce, bu zorunluluk daha da sarih bir şekilde kendini hissetiriyor.
Ülkemizi 25 yıldır yöneten mevcut iktidar "ülkeyi kalkındırıyoruz" diyerek ülke halkına kendisinin halkın iktidar olduğunu inandırmayı başardı.
Gerçekte ise bu iktidar "para için herşey mübahtır" pragmatizminden hareket ederek gözü doymaz kapitalizmin taleplerine hizmet etti/ ediyor.
Halihazırda verdiği bu hizmetle de ülkede milyonlarca yoksul yaratmakla kalmadı cennet yurdumuzu "parsel parsel satarak" ciddi bir cevre katliamına sebep oldular/oluyorlar.
Birilerinin cebine daha çok para girsin diye uygulaya geldikleri politikalarla içindeki canlı hayat dikkate alınmaksızın denizlerimiz kirletiliyor ormanlar yok ediliyor toprak çoraklaştırılıyor.
Üzülerek belirtelim ki bugün çevreyi koruma noktasında biz yurttaşlar yeteri bir duyarlılık sergilemiyoruz. Öyle ki bu görev 85 milyonluk ülkede sayıları ancak binlerce ifade edebileceğimiz bir avuç insanın omuzları üzerine yüklenmiştir. Hani bu insanlar için ülkenin donkişotları tanımını yaparsak fazla abartmış olmam.
Son yıllarda ülkenin dört bir tarafında aç gözlü kapitalistlerin sermaye birikimi için ormanlarımızı planlayarak tasarlıyarak yakma yağmalama ve kesme faaliyetlerinde olağanüstü bir artış olduğu hepimizin malümü.
Her defasında bu çevre katliamlarına "dur" demek için ancak bir avuç duyarlı yurttaş harekete geçiyor... Trajik olan şudur ki bu yurtaşların karşısına da aç gözlü işletme sahipleri değil, halkın çocuklarından oluşan gencecik askerler ve polislerimizi çıkartılıyor. Ülkedeki kapıtalist yağmacılara karşı ormanını denizini toprağını kısaca yaşam alanının korumak isteyen isteyen bir avuç yurttaşın önüne onların sayısından fazla genç askeri ve polisi çıkararak barikat ören devlet, bu hareketi ile ülkeyi kimden yana yönettiği sorusuna da cevap oluyor.
Doğayı koruma eylemelerinde dikat çeken bir hususta kapitalist yağmacıların bilinçsiz ve cahil köylüleri ikna metodudur. Bölge insanlarının yaşadığı fukaralık kullanılarak şu sözlerle ikna edildiklerine tanık oluyoruz.
"bakın burada kuracağımız işletmemiz sayesinde arazileriniz değer kazanacak çocuklarınız aş iş sahibi olacak"
Fukara ve cahil bir topluluk için bu etkili bir ikna yöntemidir. Bu çevre katliamın uzun vadede yaratacağı zararın büyüklüğünü tahmin edemeyen ve pekçok köylü bu sözlerden sonra doğa katliamcılarının destekçisi konumuna düşmektedir.
Bundan dolayıda doğası katledilen bölge insanı çoğu kez katliama karşı çıkmak bir yana, katliamı engellemek için dışardan gelen çevrecilere "biz buradaki işletmeyi istiyoruz size ne oluyor?" diyerek tepki gösteriyorlar.
Hasılı kelam fakirlik ve cehalet denen trajediyi yaratan kapıtalizm günümüzde bu tarjedinin bile ticaretini yapmakta ustalaşmıştır.