USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DAĞDAN GELEN BAĞDAKİNİ KOVAMAZ

30-10-2023

Filistin ile İsrail Silahlı Kuvvetleri arasında Filistin topraklarında devam eden silahlı çatışmanın tarihi epey eskidir. Başta 1897 Birinci Siyonist Kongresi ve 1917 Balfour Deklarasyonu olmak üzere, Filistin’deki bir Yahudi vatandaşına ilişkin iddiaların kamuoyuna duyurulması, bölgede gerilim yaratmıştı. O zamanlar, Yahudi göçü önemli ölçüde artmasına rağmen, bölgedeki Yahudi nüfusu çok azdı. İngiliz hükûmetine "Filistin'de Yahudi halkı için ulusal bir yuva kurulması" için bağlayıcı bir yükümlülük içeren Mandasının kurulması ardından gerilim, Yahudiler ve Araplar arasında çatışmaya dönüştü. Erken çatışmayı çözme girişimleri, 1947 Birleşmiş Milletler Filistin Bölme Planı ve daha geniş Arap-İsrail çatışmasının başlangıcı olan 1947-1949 Filistin savaşıyla sonuçlandı. İsrail-Filistin süregelen durumu, 1967 Altı Gün Savaşı'nda İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesiyle başladı.
Uzun vadeli bir barış sürecine rağmen, İsrailliler ve Filistinliler nihai bir barış anlaşmasına varamadılar. 1993-95 Oslo Anlaşmalarıyla iki devletli çözüme doğru ilerleme sağlandı, ancak bugün Filistinliler, Gazze Şeridi'nde ve Batı Şeria'daki 165 mıntıkada İsrail askeri işgaline maruz kalmaya devam ediyor.
    Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde Ortadoğu’da İsrail-Filistin savaşı, bir hastaneye atılan bomba nedeniyle, 500 kişiyi aşkın -kadın çocukların da içinde olduğu- sivil insanın ölümüne neden oldu. İnsanlar dünyada bu savaşın soykırım amaçlı olduğunu düşünüyor. İyi giden bir turizm sezonunda böyle bir savaşın patlak vermesi bize hiç yabancı gelmiyor. Gazze sahilinin büyük apartmanlarla dolmuş sıkışık plandaki evleri bombardımanların etkisiyle çok zarar gördü. Üstelik bu facia Amerika tarafından kınanmadı oysa Türkiye dahil birçok ülke bu durumu kınadı ve soykırım olarak niteledi. Muvazzaf olduğumuz dönemlerde ordudayken de emekli olup rehberlik yaptığım dönemde de bu bölgeye defalarca gelip gittik. Mescid-i Aksa önünde gizlice çektirdiğimiz fotoyu sizlerle yazımın sonunda paylaşacağım. Farkındaysanız fotoğrafı gizlice çektirdiğimizden bahsettim. Çünkü tam fotoğraf çektirecekken yanımıza silahlı bir İsrail askeri gelip sert bir dille bunu güvenlik sebebiyle yasakladıklarını söyledi. 
Bilindiği üzere önceden Mekke ve Medine’ye yapılacak Hac ziyaretleri Kudüs üzerinden yapılıyordu. Oysa bu bölge eskiden Filistinlilerin yaşam alanıydı. Şimdi ise İsrail, Filistinlilerin Neşet Çölüne gönderilmesini istiyor. Yani atalarımızın dediği gibi “Dağdan gelen bağdakini kovuyor.” Ancak Türkiye’nin de içinde olduğu sağduyulu ülkeler, bu coğrafyada Filistinlilerin yaşama hakkını savunuyor. Ülkemizin siyasi tutumu şu ana kadar bu krizin arabuluculuğunu üstlenmek üzerine kurulu. Amerika ise George Bush döneminden beri İsrail taraftarıdır. İsrail’e silah roket takviyesini sağlayarak güç dengesinin olmadığı bir savaşı doğurdu. Amerika’nın amacı İsrail aracılığıyla silah pazarlayacak bir felaketi tetiklemekse eğer başarılı oldu. Boş yere sivil Filistinlilerin hatta Filistinli bile olmayan, sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunan insanların ölümüne neden oldular. Gazze ve Ortadoğu’da ilaç, su, yemek bulamayan insanları düşündüğümüzde bunun silah satışı için yapıldığını kabul etmek inanın imkânsız. 

Bazı coğrafyalar böyledir: o coğrafyadakiler asla huzurla uyuyamaz, savaşın olmadığı günlerde de olası bir savaş için hazırlanırlar. Orta doğu da böyledir. Bu coğrafyayı daha iyi anlamak için Falih Rıfkı Atay’ın yedek subayken gittiği Kudüs’teki Zeytin Dağı ile ilgili kitabını-Kitabın adı da Zeytinyağıdır- okurlarıma öneriyorum. Ben de 1988’de Suriye-Türkiye arasında gerginliğin olduğu günlerde seferberlik emriyle göreve çağrılmıştım. Biliyorsunuz savaş durumunda askerlikten emekli oldum diye bir şey yok. İslâhiye’ye gittik burada Mehmetçik tatbikatına katıldık. Orada bir aydan fazla kaldık tankları kamufle edip bekledik. Eğer savaş olsaydı oradan Şam’a geçecektik ancak tatbikat durduruldu ben de İstanbul’daki birliğime döndüm. Diyeceğim o ki Türkiye de bu ufacık bir kibritle büyük patlamalara gebe coğrafyanın içinde. 
Cumhuriyetin ilk asrını geride bırakacağımız bu günlerde İslam ülkeleri içinde adı cumhuriyet diye geçen gerçek cumhuriyeti yaşayan tek ülke biziz; bunu sağlayan da Atatürk tür. Elbette o “Yurtta sulh, cihanda sulh!” demiştir ancak savaşın kaçınılmaz olduğu, insanlık onuruna zarar veren durumlarda elbette tavrımız da ona göre olacaktır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti, Filistin’e karşı haksız ve eşdeğer olmayan tutumun kırılması için de tavrını koymalıdır.
Çocukların korkuyla değil güvenle; savaşla değil barışla, kavgayla değil anlayışla yaşayacağı bir ülkede Cumhuriyetimizin nice 100 yıllara erişmesi dileğiyle. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?