Atina’dan yola çıkıp, 38 kişilik grubumuzla Bologna’dan başlayan İtalya turumuz; tarih, mimari, kalabalık ve çelişkilerle örülü bir yolculuk oldu. Siena’dan Roma’ya, Napoli’den Pompei’ye, Orvieto’dan Floransa’ya; Milano, Venedik ve İsviçre’nin Lugano kenti üzerinden yeniden Bologna’da noktalanan bu rota, İtalya’yı tüm ihtişamı ve sorunlarıyla görmemizi sağladı.
Siena, her mahallesinin bir hayvan adıyla anıldığı; Orta Çağ’dan kalma gelenekleri, hatta geçmişte yaşanan kanlı hayvan dövüşlerini bile bugün turizmin bir parçası hâline getirmiş bir şehir. Tarihin karanlık sayfaları bile burada “gösteri”ye dönüşmüş durumda.
Roma ise Kolezyum’u, Vatikan’ı ve Trevi Çeşmesi ile hâlâ büyüleyici. Ancak Ocak 2026 itibarıyla Trevi Çeşmesi’ne girişin 2 euro olması, aşırı turizmin artık simgelere bile ücret biçtiğini gösteriyor. Vatikan ve Kolezyum çevresinde sahte markalar satan, çoğu Afrika ve Afganistan kökenli seyyar satıcıların yoğunluğu ise bu alanların ne kadar kontrolsüz kaldığını gözler önüne seriyor. Marmaris’de mağazalarda satılıyor. Roma’da ise göçmenler tarafından, her biri,bir markanın reyonuymuşcasına hanutçuluk yaparak satış yapıyor..
Floransa’da Medici Ailesi’nin Rönesans’a yaptığı katkıları düşününce insan ister istemez hayran kalıyor. Michelangelo’dan Leonardo da Vinci’ye, Botticelli’den Avrupa siyasetinin şekillenmesine uzanan bir etki alanı… Ancak dar sokaklar, saatler süren trafik ve bitmek bilmeyen kalabalık, bu eşsiz tarihsel mirası adeta boğuyor.
Gezinin sürprizi ise Orvieto oldu. Kayaların üzerine kurulu bu şehir bana Mardin’i hatırlattı. Taş mimarisi, şarap kültürü ve görkemli katedraliyle sınırları zorlayan bir yer. Orvieto Katedrali’nin mozaikli cephesi ve gotik ihtişamı, İtalya’nın mimaride neden “akıl almaz” bir ülke olarak anıldığını kanıtlar nitelikte.
İtalyanlar genel olarak yardımsever. Turun tercih ettiği oteller şehir dışında olduğu için, şehre inmek çoğu zaman zahmetliydi. Özkan–Aslı Kesgin çiftiyle birlikte taksi ararken, İngilizce bilmeyen bir askeri personelin kimliğini gösterip bizi kendi aracıyla tren garına bırakması, bu ülkenin insani yüzünü özetleyen küçük ama çok anlamlı bir anıydı. Trafik yoğun olmasına rağmen korna sesi neredeyse yok. Tramvaylar ve trenler bu mevsimde bile tıklım tıklım. Uber var ama yoğunluk nedeniyle çoğu zaman hizmet almak zor.
Turumuzun en güzel yanlarından biri de insanlardı. Harika katılımcılar, profesyonel ve keyifli anlatımıyla rehberimiz, her durakta çay-kahve ikram eden ve grubun neşesi hâline gelen otobüs şoförümüz Don Tonı Dumıtru Stanculeasa… Küçük detaylar gerçekten büyük fark yaratıyor.
İtalya bugün turizm, moda, makine, çelik, kimya, ilaç, gıda işleme, tekstil ve otomotiv gibi güçlü sektörlere sahip. Ancak aşırı turizm; çevreye zarar veriyor, yerel yaşamı zorluyor ve şehirleri nefessiz bırakıyor. Venedik ve Floransa gibi şehirlerin giriş ücretleri ve ziyaretçi sınırlamaları getirmesi boşuna değil.
İtalya; bir yandan yüzyılların birikimiyle hayran bırakan, diğer yandan kalabalık ve kontrolsüzlükle yoran bir ülke. Turizmi yönetmekle, tarihi ve yerel yaşamı korumak arasında sıkışmış durumda.Çizme coğrafyalı Ülke;
Bu yükü ne kadar daha taşıyabilir

