USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Şadan Gökovalı ve Halikarnas Balıkçısına Vefa ile…

11-07-2023

Usta gazeteci ve akademisyen Şadan Gökovalı 31 Ocak 2021 tarihinde vefat etti. En azından cenazesine gidebilmeyi isterdim. Maalesef geçirdiğim beyin kanaması hareketlerimi kısıtlıyor. En son 2018 Nisanında ‘Halikarnas Balıkçısı’ Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı anma gününde görüşmüş, biraz ayaküstü sohbet etmiş, fotoğraf çektirmiştik.    

Benden iki yaş küçük Şadan Gökovalı, 1939’da Gökova’da doğmuş. Bu yıllarda doğanlar İkinci Dünya Savaşı neslidir. Bizim ana babalarımız etrafımızdaki ateş çemberine ve içerideki yoksulluğa karşın istiklâlinden taviz vermeyen, alnının terini ve akıttığı kanını vatanına anasının ak sütü gibi helal etmiş bir nesildi. Biz de ebeveynimizin bize hazırladığı bu gelecekten nasiplendik. Gururlu ama yoksulduk. Örneğin ben ilkokula giderken kendi tahta okul çantamı babamın bakkal dükkanındaki lokum sandıklarından yaptım. Sadece okula başlamak için önlük ya da yaka yaptırmak çok büyük hazırlık gerektiriyordu. Muhtemelen Şadan Gökovalı da bu neslin temsilcilerindendir. O devirde okumak, İzmir’de İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirmek her gencin yapabileceği bir iş değildi. Gökovalı bununla da yetinmemiş, daha yirmi yaşında 1959'da İzmir'de gazeteciliğe başlamış. Herhalde genç Şadan gurbette okumanın zorluklarına göğüs germek için hem okuyup hem de gazetecilik yapmıştır. Gökovalı 1961 yılında Sarı Basın Kartı almış, 1965'te Yılın Gazetecisi seçilmiş ve turizm üzerine lisans ve doktora yapmış. Buradan da yine bizim neslin diğer bir özelliği ön plana çıkıyor. Biz çok mükemmeliyetçi yetiştirildik. Yaptığımız işi kanıyla, teriyle ve ancak bu kadar yapılır denilebilecek şekilde hakkıyla yapmak beynimize kazındı. İşte Şadan Gökovalı’nın da bu on parmakta on marifeti bizim dönemimizin tipik idealist gencinin her işe dört elle sarılmasının örneklerindendir. Tabii Şadan Gökovalı’nın İletişim Bilimleri dalında da doçent olup TRT’de muhabir ve yapımcı olarak çalıştığını da hatırlatmakta fayda var. Hem akademisyen hem de sahada rehber olmak kolay iş değildir. Şaban Gökovalı ikisinin de hakkını verebilmiş ender kişilerdendir.  

Ben de 1969 yılında rehberlik eğitimime İzmir NATO Karargâhında çalışırken başladım. Önce İngilizcemi geliştirmek için başladığım bu serüven yıllar içinde tüm hayatımı kapladı. Rehberlik mesleği, o yıllarda dünyadan yalıtılmış, yoksul bir ülkede dünyanın her yerinden insanlarla doğrudan iletişim kurma imkânı veriyordu. Bu vesileyle ben de kendi başıma çalışarak belli bir seviyeye getirdiğim İngilizcemi geliştirme fırsatı yakalıyordum. Tabii bir de ‘Halikarnas Balıkçısı’ Cevat Şakir Kabaağaçlı gibi bir hocanın dersine girme şansım oluyordu. Ders derken, dershane falan gelmesin aklınıza…  Hep araziye çıkar, hep hocamızı canlı olarak gözlerdik. Bir keresinde bir grup Amerikalı turisti Kaş ve Demre tarafına götürürken, Halikarnas Balıkçısı otobüsün ön tarafında güzel Oksford İngilizcesiyle etrafı takdim etmeyi bıraktı ve arka sırada kendisini dinleyen benim yanıma oturdu. O kısa sohbet, rehberlik mesleğimle ilgili ana esasları oluşturuvermiştir. “Marmarisli Erol kardeşim, sen mutlaka Demre’nin tarihi yerleri için gerekli hazırlığı yapmışsındır, ama bence Demre’nin en ünlü tarafı portakalıdır. Bu yörede turiste mutlaka birer portakal suyu içirmeyi unutmayasın. Verdiğimiz bilgiler bir gün unutulmaya mahkum olsa da, o portakal suyunun tadı her gezginin aklında kalacaktır.”  

Aynı yolculukta Kaş yakınlarında bir cenaze alayına rastlayınca bu sefer mersin dalları taşıyan köylüleri gösterip, “milattan beş yüzyıl önce Karyalılar da cenazeleri bozulmasın diye mezar yerlerine mersin dalları bırakırlardı. Aradan geçen bunca medeniyete rağmen Anadolu insanının adet ve görenekleri pek de değişmemiş. Latince adıyla “Myrtus” bugün de mezara bırakılıyor. Bu medeniyet, binlerce yıllık bir birikimi temsil eder. Bunu her rehber çok iyi bilmelidir.”  demişti. Buna benzer anlatımları Cevat Şakir Kabaağaçlı ile birlikte tura çıkan kıdemli rehberler mutlaka dinlemişlerdir. Ben bu esasları her turda uygular, turistin dağlara ve taşlara değil kültüre ve medeniyete hayran olmasını sağlamak için onu Anadolu hayatının her safhasına çekinmeden sokmaya çalışırdım. Bence rehber turiste sadece bilgi vermez, yaşama sevinci ve tarih, coğrafya ve kültür sentezi aşılar. Bize bu öğretiyi teslim eden Halikarnas Balıkçısını da bu vesileyle tekrar minnetle anıyorum.  

Şadan Gökovalı muhtemelen benden iki sene sonra rehberliğe başlamıştır. Onu herkes Halikarnas Balıkçısının manevi oğlu olarak tanır. Nitekim balıkçının tüm eserlerini derleyen, basıma hazırlayan ve yayımlanmasını sağlayan Şadan Gökovalı olmuştur. Gökovalı’nın çoğu Türkiye’nin turistik yerleri hakkında olmak üzere yirmiden fazla kitabı çeşitli dillerde yayımlanmıştır. Ben başlangıçta İzmir’deki gruba bağlı bir rehberken birlikte turlara çıkıyorduk. Sonra bizim Rehberler Odaları Muğla ve İzmir diye ayrıldı ve artık Marmaris’e yerleştiğimden kendisiyle irtibatım pek kalmadı. Sadece bir keresinde beni telefonla arayıp bir turist kafilesinin yatla Marmaris’e gelip Mavi Tura katılacaklarını bildirerek bana onların rehberi olmamı rica etmiş, bu kafilenin gezisi de sonradan iptal edilmişti.  Bu arada bir hatırlatmayı önemli buluyorum: Bugün Bodrum-Fethiye arasındaki Mavi Yolculuğu, Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat, Şadan Gökovalı’nın başlattığını bilmek gerekir. Bu yolculuklar şimdiki gibi lüks gulletlerle yapılmaz, Marmarisli Ali Eroğlu kaptanın “Hürriyet” adlı teknesiyle sırtı ile balık avlanır, doğa ve sessizliğin tadı çıkarılırdı.   

Yaşadıkları tatilin adını ilk olarak ‘Mavi Tur’ koyan bu gezginlerin Marmaris’te denizcilik ve turizme katkıları yadsınamaz. Hürriyet teknesi, Marmaris limanına kayıtlı 16 metre uzunluğa sahip dört kabinli bir ahşap tekneydi. Her kabinde birer küçük ranza vardı. Maalesef bu öncü tekne de parçalanarak satılmıştı. Oysa bu Türk Turizmi ve Türk Sivil Denizciliğinin öncüsü teknenin deniz turizmi müzesine dönüştürülmesi Marmaris’e kültürel bir zenginlik katabilirdi.

 

Hürriyet Teknesi Mavi Turda: Baş güvertede Ali Fuat Eroğlu ve kıçta kayınpederi kaptan Ali Eroğlu

Şadan Gökovalı’nın adı 2013 yılında, Muğla - Marmaris yolu üzerinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesindeki bir açık hava tiyatrosuna verilmiştir. Gökovalı İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye İletişim Vakfı, İzmir Turist Rehberleri Odası, Onursal Üyeliği "İleri Yaş Dostu" ödüllerine de sağlığında değer görülmüştür.  

Halikarnas Balıkçısı 1973’te vefat edince vasiyeti üzerine Bodrum-Gümbet’te Türbe Tepe’ye defnedilmişti. Burası aynı zamanda Halikarnas Balıkçısı Müzesidir. Hem Halikarnas Balıkçısı’nı hem de Şadan Gökovalı’yı tanıyanlar, Gökovalı’nın balıkçının yanında değil de baba evinde, Akyaka’da defnedildiğini duyunca muhtemelen şaşırmışlardır.     

Türkiye’de küpünü doldurmak yerine kültürün, sanatın ve turizmin gelişmesi için gayret sarf eden bu kadar az insan varken, bu insanların bu kadar çabuk eksilmesine insan isyan ediyor.  Bu vesileyle Cevat Şakir Kabaağaçlı “Halikarnas Balıkçısı“ ve manevi oğlu Şadan Gökovalı’yı minnet ve rahmetle anıyor, tüm dostlarına, akrabalarına, rehber ve öüretim görevlisi meslektaşlarına başsağlığı diliyorum. Bu yazıyı hazırlamamda ve gazeteye göndermemde yardımcı olan kızım Şule Aktepe ve oğlum Mustafa Kemal Uysal’a da yardımları için teşekkür ediyorum.

Erol Uysal-11 Mart 2021 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?