USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

SÖZDE SOYKIRIM

15-07-2023

Bilinen konuda yazmakta geç kaldığımı düşünmeyin. Bu konuya dair çok önceden bir dosya açtım ve bunu her yıl yeni gelişmelerle güncelledim.  1980’li yıllarda Fransa’nın öncüğünde Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Türkiye’yi 1915-1925 yılları arasında bizi Ermenilere soykırım yapmakla suçlamalarını ve bunu yıllardır Türkiye’ye kabul ettirmeye olağanüstü gayret sarf ettiklerini hepimiz biliyoruz. Bu konuda bireysel ve sade vatandaş olarak yazılar yazdım; derneklerde bu durumu kınadık ve protesto ettik.

Ulusal kokartlı turist rehberi de olduğum için yabancı turistlerimizin bu konuda soru sorabileceğini düşünerek doğru ve haklı yanıtlar verebilmemiz için rehber arkadaşlarımıza 2003 yılında yazdığım bir yazımda arkadaşlarımızın bu konudaki bilgilerini geliştirmelerini bile önermiştim. Rehberlere eskiden her yıl yapılmakta olan vizelerde seminerler verilirdi. “Sözde Ermeni Soykırımı”konusunda konunun uzmanı üniversite hocalarımızın verdiği konferanslara katılım zorunluydu. Sonradan bunlar kaldırıldı. Şimdi Muğla Rehberler Odasının (MURO) internetten gönderdiği bir Video kaydı aldım. Belli ki anılan odamız bu iletiyi tüm üyelerine göndermiş. Video konusu başlığı “Ermeni ‘Soykırım Gerçeği’. Bunu baştan sona izledim. Tabii ki bu konuyu, bize saygılı olmak adına, genelde turistler sormazlar. Rehber de bu konuyu sorulmadıkça açmaz. Rehberin turiste vereceği temel bilgiler gezilen, görülen yer, doğa, tarih, arkeoloji, sanat ve kültür konularıdır. Olsun, rehber donanımlı olmalı, sorulduğunda kısa ve öz bu konuya da yanıt verebilmelidir. MURO, bu yayını Alman Parlamentosunda daha yeni kabul edilen sözde soykırım yalanının kabulünden sonra gönderdi. Belli ki bu video MURO’ ya da bir yerlerden yeni gönderilmiş. Geç tepki gösterme, maalesef bizim ülke insanının yaşamına müzmin şekilde girmiş olan çok eski bir virüstür. Bunu, olay meydana geldikten sonra hareket etmek için kullandığımız “Atı alan Üsküdar’ı geçti” atasözüyle özdeşleştirebiliriz. Bu çalışmalar şimdi değil, temelden beri böyle gecikmelerle kritik anlar atlanarak yapılagelmiştir.

Yeni Başbakanımız dâhil bu kararı ‘boş’ olarak tanımlasak da Türkiye özellikle Avrupa ve Amerika nezdinde Ermenilere Soykırım yapmış bir ülke olarak görülmektedir. Bu karar, Türk-Alman ilişkilerinde rahatsızlık yaratabilir. Şayet bu karar öncesinde her türlü çalışmayı ve tanıtımı kapsamlı, sistemli bir şekilde yapabilseydik, sonradan bu kararı onlara yalanlatmak için vereceğimiz çabadan daha az emek ve para harcardık.

1960-63 yılında Erzurum’daydım astsubay olarak Şark hizmetimi yaptım.  Bekârdım.  Dadaş bir ailenin kerpiçten yapılmış evinde kiracıydım. Ev sahiplerim Hüseyin dayı (Altılı Hüseyin) ve eşi İpek bacı idiler. Soğuk kış gecelerinde tezek yakılan sobanın başında çay içer, sohbet ederdik. Bir akşam söz Ermeni Soykırımına gelmişti.  Hüseyin Dayının erkek kardeşi hayvan damında öldürülmüştü. Diğer evlere de girilmiş, insanlar öldürülmüştü. Bu konuyu açtığıma pişman olmuştum. Zira ikisi de yaşananları anlatırken ağlamaya başlamışlardı. Ermeni çetelerinden bahisle Ermenilerin Aşkale’de, Erzurum’da yaptıkları katliamlar ve şehit edilenler arasında kendi yakınlarını da saydılar. Acılarına ortak olmak adına bu hainleri kınayıp, lanetlemiştim. Bu anıları bugüne kadar her 24 Nisan öncesinde yazdım. Sonraki yıllarda da Ermenilerin Doğu Anadolu’da yaptıkları katliamları orada yaşayan vatandaşlarımızın kendilerinden dinlemiş, bazı yayınlarda okumuş hatta bunları kesip saklamıştım. Van ilimizin Zeve’deki, Iğdır’daki Türk Soykırım müze ve anıtlarını bizzat ziyaret ettim. Açılan mezarlarda binlerce Türk’ün yattığı, toplanan kafatasları ve kemikleri uzmanlarca teşhis edilmiş, müzelerde teşhir edilmektedir. Türkler Almanların yaptığı gibi hiçbir Ermeni’yi sabun yapmamış, fırınlarda yakmamıştır. Almanya, en son aldığı kararla parlamentosunu hukuki kanıt ve değeri olmayan bir yalana alet etmiş, suç işlemiştir. Bu en son aldıkları kararla atalarının yaptıkları suça ortak aramışlardır. Biz bu suçu işlemedik ve kınıyoruz. Burada Sayın EGE Cansen’in ‘Alman Parlamentosu ve Ermeni Tehciri’ başlıklı yazısının sadece bir bölümünü okurların yararlanması için aldım. Bakın Sayın Cansen Hürriyet Gazetesinin 5 Haziran 2016 tarihli sayısında ne yazmış:

“Türkler ve Türkiye, dünyada hiçbir millet ve devletle Almanlar ve Almanya ile olduğu kadar yakın ve derin ilişkide değildir. Almanya’da 3 milyona yakın Türk yaşamaktadır. ‘1915 olayları bir soykırımdır’ kararı başka hiçbir devletin aynı yönde aldığı karara benzemez. Almanlar bu olayda kendilerinin de suçlu olduğunu aynı karar metninde kabul ettiler. Bu kararı Hıristiyan kültürünün “günah çıkar, rahatla” geleneği çerçevesinde anlamak mümkündür. En yanlış savunma “Siz de Yahudileri öldürdünüz.” denmesidir.  Maalesef bizim kendimizi savunma kültürümüzde “tencere dibin kara, seninki benden kara” fikri hâkimdir. Alman parlamentosunun kararına karşı “Ama siz de Yahudilere soykırım uyguladınız.” demek aslında suçlamayı kabul etmektir. Şunu mu teklif ediyorsunuz? “Tamam, kabahatliyiz. Ama siz de beterini yaptınız. Biz sizin ayıbınızı görmeyelim, siz de bizimkini görmeyin”. Kaldı ki Almanlar Yahudi soykırımı yaptıklarını inkâr etmiyorlar. Onların tek sahtekârlığı “soykırımı Almanlar değil, (sanki gaipten gelen ve harp bitince geldiği gibi gaybe dönen) bir kavim olan Naziler yaptı demelidir. Benzer yöntemi bize de öneriyorlar: bu kötülüğü Türkiye Cumhuriyeti değil Osmanlı'nın jön Türkleri yaptı deyin, rahatlayın, diyorlar.

            Sayın Cansen’in vurguladıklarında gerçek payı var ama olmayanları da var. Anılan yazı başlığında “tehcir” sözcüğü var; tehcir neden yapılır: bir ihanet veya güvensiz bir ortam vardır o yüzden yapılır.

Bilakis soykırım en kolay yoldur tehcir ile buradaki Ermenileri daha güvenli olacak topraklara sevk ediliyorlar, bir güvenlik ve disiplin sistemi içerisinde sorunlu bölgeden daha güvenli başka bir bölgeye sevkti bu hareket. Bizim de mezarlarımızda kendi insanlarımız, şehitlerimiz yatıyor. Daha düne kadar diplomatlarımız öldürülüyordu. Bizim zayiat ve kurbanlarımız bu karar alınırken neden dikkate alınmaz? Neden Hüseyin dayı ve İpek teyzelerin yaşadıkları, bahsi geçen yerlerde yaşayan yakınlarına, Dadaşlara neden sorulmaz? Ermenilerin olduğu kadar bizim insanımızın hayatının hiç mi önemi yoktur.  Almanlar Çanakkale'de Liman von Sanders Paşa genelkurmay başkanı iken bu olaylardan haberdar değil miydi? Anılarında ve diğer yabancı yazarların bazılarının araştırmalarında gerçeklerin zaman zaman vurgulanması bu karar verilirken neden dikkate alınmadı? Bernard Lewis’ler, 2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde soykırım konusunda konuşma yapan Amerikalı tarihçi Profesör Justin Mccarthy’ler, Agop Martayan’lar bu konuyu nasıl aydınlattılar?

Birçok yabancı ve yerli bilim insanın müşterek kanaatini bir cümleye toplayarak yazıyı tamamlayacak olursam, hepinizin vurgulayacağı tek şey şu olacaktır: biz bu ve benzer milli meselelerimize yeterli önemi vermiyoruz. Biraz değil epey kalenderiz: unutuyoruz, günü gelince olumsuz bir gelişme sırasında geç kalmış oluyor, sonra da olur olmaza konuşuyoruz. Ben ve benim neslim bu yalanla bu suçlamayla, gerçek olmadığı halde, neden yaşasın? Meselelere “boş” deyip üstüne yatarsak her konuda haksızlığa uğrar, diplomaside, uluslararası ilişkilerde hep kaybederiz, daha ne diyeyim? Erol Uysal /2016

 

Yukarıda 2016 yılında “Sözde Soykırım” adıyla okuduğunuz yazı 2016’da yazdığım bir yazıdır. Şimdi 2021’de yazımdaki “Almanya” kelimesinin yerine “Amerika” kelimesini getirin bir daha okuyun; değişenin sadece piyonlar olduğunu ama oyunun değişmediğini göreceksiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki açıklamalarını eksiksiz dinledim ve itiraf edeyim çok beğendim. Bütün parlamenterlerimizden, sivil toplum örgütlerinden, bu konudaki hassasiyetlerini göstermelerini bekliyoruz. Aksi takdirde Ermenilerce öldürülen atalarımızın kemikleri sızlayacaktır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?