Arif’in mesajı kısa ama sarsıcıydı:
“Evet, kızımın adı Elif.”
Bu cümlenin ardından susmadı. Uzatmadan, kelimeleri dikkatle seçerek anlatmaya başladı. Kerim tanıştığı Elif’ten söz etti. Kerim bu Elif’ten bahsettiğinde, Arif alışkanlığı gereği — her “yeni Elif”te olduğu gibi — sadece meraktan küçük bir araştırma yaptığını söyledi. Ertesi gün, önüne gelen kontratı eline almış, isim ve soyismi sosyal medyada aratmıştı.
“Aslında,” diyordu Arif,
“umutsuzca başladığım o arayışta, karşıma çıkan Elif hanım… benim yıllardır aradığım Elif’ti.”
Yazmakla yazmamak arasında uzun süre gidip geldiğini itiraf ediyordu. Hayatına yeniden girmeye cesaret edememişti; eski bir arkadaş olarak bile. Tesadüfün kaderle kesiştiği o noktada, adım atmak zor gelmişti ona.
Ve sonunda düğümü çözen cümleyi kurdu:
“Evet, kızımın adı Elif. Birkaç ay önce sizin kontratı imzaladığınız Avukat Kerim bey, benim oğlum. Ev sahibi de benim. Kısacası bu…”
Mesaj burada bitmişti.
Elif, kahvesinden bir yudum almıştı ama ikinciyi alamadı. Fincan elinde öylece kaldı. Görüntülü telefon görüşmesi, ardından gelen bu yazışmalar… Kahvenin tadı, kokusu, hatta masanın varlığı bile silinmişti zihninden.
Kemal sandviçini bitirmiş, mutfağa ikinci çayını almaya geçerken seslendi:
“Bir isteğin var mı?”
“Ben de bir çay içerim,” dedi Elif, sesi uzaktan geliyormuş gibi.
Kemal çaylarla döndüğünde Elif’teki durgunluğu fark etti. Alışık olduğu Elif değildi bu. Sessizce baktı yüzüne. Elif, bir an durduktan sonra:
“Kontratımız nerede?” diye sordu.
“Getirir misin lütfen?”
Kemal nedenini sormadan getirdi kontratı. Elif’e biraz daha yaklaştı. Elif satırları takip ederken gözleri bir isimde kilitlendi:
Ev Sahibi: Arif Demir
Vekili: Av. Kerim Demir
İçinden yükselen öfke önce kendineydi.
“Nasıl bu kadar kör olabilirim… Nasıl fark etmemişim?”
Çayını yudumlarken her şeyi baştan sona Kemal’e anlattı. Sabahki yazışmalardan başlayıp kontrattaki imzaya kadar…
Amerika’dan henüz üç ay önce dönmüşlerdi. Yıllarca yaşadıkları evi çocukların önerisiyle satmış, parayı bankada değerlendirmeye karar vermişlerdi. Bir kısmı faize yatırılmış, bir kısmıyla çocuklar borsaya girmişti. Daha nezih bir semtte, daha avantajlı şartlarla kiralık bir eve taşınmışlardı. Kirasını da altı aylık peşin ödemişlerdi.
Ve şimdi…
Yeni evlerinde henüz ikinci ay dolmuşken, bu sürpriz.
Kontratı imzalayan avukat, Elif’in liseden arkadaşının oğluydu. Ev sahibi ise bizzat o arkadaş.
Tesadüfün bu kadarı olur muydu?
Kemal’e, Arif’le çıktıklarını söylemedi Elif. Sadece arkadaş olduklarını söyledi. Ama Kemal aptal değildi. Elif’in yüzündeki şoktan, içindeki kırılmayı anlamıştı.
“Hayat tesadüflerle doludur,” dedi Kemal sakince.
“Hayır,” dedi Elif, “benim dikkatimden nasıl kaçar bu?”
Sonra ekledi:
“Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. Bir ev kiralıyorsun, sonra öğreniyorsun ki ev sahibi liseden arkadaşın.”
Kemal omuz silkti:
“En azından karşına aklı başında bir iş insanı çıktı. Psikopat da olabilirdi.”
Elif’in cevabı nettir:
“İş insanı, psikopat… fark etmez. Kimse kusura bakmasın, bugünden sonra kimse hayatımıza öyle kolay giremez. Altı ay peşin ödemişiz. Sonrası merhaba-merhaba… en fazla ailece dışarıda bir çay. Fazla içli dışlı olmaya gerek yok. Ne de olsa ev sahibimiz. Birkaç ay sonra zaten Marmaris’teki yazlığa gideriz.”
Kemal yumuşak bir sesle karşılık verdi:
“Elif’ciğim, ortada büyütülecek bir şey yok. Bilinçli yapılmış hiçbir şey yok. Her şey tesadüf. Baksana Arif bey bile sana ulaşmak için ne kadar beklemiş. Tam emin olana kadar…”
Elif’in zihnini kemiren soru ağzından döküldü:
“Kontratı imzaladığımızdan bir gün sonra… yani iki aydır burada oturduğumuzu biliyor. Çocukları tanıştığımızı biliyor mu acaba?”
Kemal iç çekti:
“Neyse… peki siz ne yazıştınız?”
“Telefonumu istedi. Numarayı verdim. Ama şimdi aramamasını söyledim.”
“Neden?”
Elif sertleşen bir ses tonuyla cevap verdi:
“Kemal’ciğim… çünkü Amerika’dan görüntülü telefon bekliyorduk.”
Tam o anda Arif’in mesajı yeniden ekrana düştü.
