5. Bölüm – Yıllar Sonra İlk Karşılaşma
Kemal arabayı şehir merkezinden kırsala doğru sürerken Elif suskundu. Cam hafif aralıktı; nisan ayının taze toprak kokusu içeri doluyor, rüzgâr saçlarının birkaç telini yanaklarına yapıştırıyordu. İçinde, adını koyamadığı bir karmaşa vardı. Daha dün “biraz mesafe koyalım” diyen kendisiydi. Şimdi ise, hiç hesapta yokken, “Çocuklarının bilip bilmediğini merak ediyorum,” diyerek Arif’in numarasını çevirmişti.
Telefonun diğer ucundaki ses tanıdıktı.
— “Elif? Uzun zaman oldu.”
Kısa bir hal hatırdan sonra eski günlerin sıcaklığı, aralarına usulca sızdı. Sanki yıllar, konuşmanın bir yerinde kendiliğinden erimişti. Bir akşam, ailece oturmak üzere sözleştiler. Arif, eşinden ayrıldığını söyledi.
— “Çocuklar, liseden arkadaş olduğumuzu henüz bilmiyorlar. Sürpriz olacak. Kızım ve oğlumla gelirim.”
Telefon kapandığında Elif’in içine garip bir his çöktü: hafif bir rahatlama, ona eşlik eden ince bir pişmanlık.
Kemal direksiyon başında Ankara’yı dikiz aynasında bırakmış, Çayyolu’ndan geçerek kahvaltı mekânlarının önünden ağır ağır ilerliyordu. Radyoda eski bir şarkı çalıyordu; yıllardır değişmeyen bir sabah programı.
— “Bugün Marmaris havası var,” dedi Kemal, sessizliği bozmak istercesine.
Elif sadece başını salladı. Gerçekten de güzel bir karardı: kır kahvaltısı. Sohbet Marmaris’in kahvaltı yerlerinden açıldı; herkes başka bir anısını anlattı. O an, her şey olması gerektiği gibiydi.
Akşamüstü Arif aradı.
— “Yarın akşam bir et lokantası var. Çocuklar da gelir. Hep birlikte oturalım.”
Elif kısa bir duraksamadan sonra kabul etti.
Akşam masada beş kişi vardı: Elif, Kemal, Arif ve çocuklar. Arif sakin bir sesle,
— “Elif’le lisede tanışmıştık,” dedi.
Çocuklar şaşırmıştı. Tesadüf gibi duruyordu ama Arif’in sesi o kadar doğaldı ki, bu karşılaşmanın onun için de plansız olduğu belliydi. Kızı Elif, isim benzerliğine takıldı; sorusu dudaklarına kadar geldi, sonra yutkundu, sormadı.
Yemek güzeldi. Ama çocuklar sıkılınca erken kalktılar. Masada üç kişi kaldı: Kemal, Elif ve Arif.
Sessizlik ağırlaştı.
Kemal dördüncü dublesini bitirmişti. Arif’in önünde ise ilk duble duruyordu; birkaç yudumdan fazlası eksilmemişti.
Kemal gülümsedi. Gülümsemesinde alay vardı.
— “Neden içmiyorsun Arif Bey? Bütün rakıyı ben bitirdim. Bizim oralarda iyiler içer deriz.”
Sözleri masaya vurulmuş bir tokat gibiydi. Elif gözlerini yere indirdi. Arif, dudaklarında silik bir tebessümle bardağı masaya bıraktı. Araç kullanacağı için içmiyordu. Aslında… zaten içemiyordu da.
Bir süre kimse konuşmadı. Hesabı, Kerim çıkarken babasının işaretiyle ödemişti.
Elif’in içi daraldı. Kemal’in bakışları bulanıktı; sesi sertleşmişti. Eve dönüşte Arif’in arabasında boğucu bir sessizlik vardı.
Eve vardıklarında Elif, ısrarla Arif’i kahveye davet etti. Arif kabul etti ama kahvesine dokunmadı. Kemal’in sarhoş hâli, kırıcı esprileri ortamı daha da ağırlaştırıyordu. Kısa bir süre sonra izin istedi.
Kemal hâlâ alaylıydı.
— “İyiler içer… çok içer…”
Elif cevap vermedi.
Arif, kahvesini içmeden çıktı. Kapı kapandığında evde nisan rüzgârından başka bir şey kalmadı.
Elif mutfak penceresinden dışarı baktı. Arif’in arabası sessizce uzaklaşıyordu.
Salondan Kemal’in boğuk sesi geldi:
— “Kötüler az içer, dedim sana…”
Elif başını çevirmeden, sadece şunu söyledi:
— “Belki de iyiler hiç konuşmaz.”
Sonra mutfağa geçti. Yemekte arayan, Amerika’daki arkadaşı Kate’i geri aradı.
Bazı sesler, mesafeyi aşar; bazılarıysa aynı evde bile duyulmazdı.
