?>
SCHENGENİN ŞIMARIK ÜLKESİ VE EGENİN TANIDIK YÜZÜ
Schengen ülkelerine yolculuğumuza, Marmaris’e en yakın kapı olan Rodos’tan başladık. Sezonun kapanmış olması kendini hemen hissettiriyordu; dükkânların çoğu kepenk indirmiş, plajlar sessizliğe bürünmüştü. Bu nedenle Rodos ziyaretimizi kısa tuttuk. Ancak kaldığımız süre içinde adanın misafirperverliğini ve insan ilişkilerini sevdik. Marmaris turizmini andıran, yardımsever ve sıcak bir yaklaşım vardı.
Rodos, Akdeniz mutfağının en sade ve en lezzetli hâlini sunuyor. Taze balıklar, karidesli orzo (şehriye), kalamar tava, denizkestanesi salatası, tarama, zeytinyağlılar… Assyrtiko gibi yerel şaraplar ve tatlı olarak portakallı revani sofrayı tamamlıyor. Sokak lezzetlerinde ise suvlaki ve gyros öne çıkıyor. Hizmet sektöründeki işletmelerin büyük çoğunluğunun aile şirketi olması, sunumu ve ilgiyi bizde bir tık daha sıcak hissettirdi. Fiyatlar ise Türkiye’ye oldukça yakındı.
Bir gecenin ardından Blue Star gemisiyle Kos ve Kalymnos adalarına uğrayarak Ege’yi aştık ve Atina’ya vardık. Blue Star Ferries’in, Yunanistan anakarası, Ege adaları ve hatta İtalya’ya uzanan geniş güzergâh ağı, bu yolculuğu başlı başına keyifli kılıyor.
Atina…
Adını bilgelik ve savaş tanrıçası Athena’dan alan, mitolojiyle iç içe bir şehir. Efsaneye göre Athena ile Poseidon’un şehir için yarıştığı, halkın Athena’yı seçtiği yer. Bugün hâlâ bu seçimin izlerini taşıyor.
Şehrin kalbi Syntagma Meydanı. Parlamento binasının hemen yanı başında, Atina’nın en merkezi noktası. En iyi oteller, müzeler ve sanat galerileri burada. Prestijli ve düzenli.
Akropolis ise benim için Atina’nın en etkileyici noktası oldu. Bulutlara yakın o yüksek tepeden şehri izlemek, antik dünyanın ihtişamını bugünün karmaşasıyla yan yana görmek tarifsizdi.
Ancak Akropolis çevresindeki bazı işletmeler için aynı şeyi söylemek zor. Menüde yok yok: pizza, makarna, deniz ürünleri… Hepsi aynı mutfakta, hepsi turiste yönelik. Para odaklılık çok net hissediliyor. Atina’da fiyatlar yüksek; 5 eurodan aşağı bira yok, çay 3–4 euro. İkram kültürü neredeyse hiç yok; ekmek istendiğinde bile 2 euro yazılıyor.
Yemek kültürü ise tanıdık:
Souvlaki, gyro, musakka, dolmades, tzatziki… Zeytinyağı, sebze ve peynir ağırlıklı mutfak bize hiç yabancı değil. Baklava ve şerbetli tatlılar da sofralarda yerini alıyor.
Atina için iki gün fazlasıyla yeterli. Gezilecek yerler birbirine yakın, her şey yürüyüş mesafesinde. Zaten bir şehri tanımanın en güzel yolu yürümek. Biz de öyle yaptık ve araç kullanmadan her yere ulaşabildik.
Syntagma merkezi konumu nedeniyle çok avantajlı. Daha lüks ve sakin bir deneyim için Kolonaki, gençlerin tercihi ise Exarchia.
Gezebileceğiniz;
Akropolis, Parthenon, Akropolis Müzesi, Poseidon Tapınağı, Monastiraki ve Plaka mahalleleri, Lycabettus Tepesi…Ve birde en büyük yaşam dolu mahallesi Glyfada… Aslında buranın plajı meşhur ve marinası... İGlyfada A, Glyfada B ve Asteria - kum ve küçük çakıl taşlı, kumsalıyla öne çıkan ardışık koylardır.
Şehirde trafik yoğunluğu rahatsız edici değil; metro ve otobüs ağı iyi. Her yerde kuşlar var; işletmeler kuşlar konmasın diye ince teller çekmiş. Sokak müzisyenleri, seyyar satıcılar, portre çizen ressamlar şehre ayrı bir canlılık katıyor. Hepsinin belediyeden veya akademilerden izinli ve sertifikalı olması dikkat çekici.
Atina; antik Yunan medeniyetinin, sanatının ve mimarisinin simgesi. Tanrıların şehri…
Konaklama ucuz, yeme, içme uygun bizdeki fiyatlar gibi,ziyaret edilmeye değer, tarih ve yaşamla iç içe bir şehir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI