?>
FRİDA KAHLO "UÇMAK İÇİN KANATLARIM VARKEN SİZE NE İHTİYACIM VAR ?"(2)
Daha sonra kızılderililerin geçmişi ile ilgili yerli bir sergiye katıldık. Bu renkli grup bizi antropoloji müzesinde yalnız bırakmamıştı. Bu Sergide de yüzlerce kızılderili geleneksel renkli kıyafetleri ile ve süslü tüyleri ile bizimleydi. Onlarla konuşamadık ama her tebessümde bir tebessüm aldık. Orada gördüğümüz esmer tenli insanların bazılarına daha sonra Muğla Milas'ta rastladığımda tesadüfün bu kadarı olamayacağını biliyordum. Meksika ile Türkiye arasında ki ortak köprülerden ve tarihten gelen bir mirastı bu.
Sonraki durağımıza geldiğimizde, bu düz avlulu, cırtlak mavi renkteki ev bende küçük bir köy evine neden geldik algısı oluşturdu. Ne işimiz vardı burada? İçeri giren insan sayısının fazlalığı beni şaşırtmıştı. Neresi burası dediğimizde; Dünya Bankası temsilcisi Frida Kahlo'nun evi dedi.
Çok ilgimi çekmemişti. Sanatla çok iç içe değildim. Meksika tarzı bu köy evine girişte küçük gibi görülen fakat içeri girdiğinizde tavukların sizi karşıladığı koca bir avlu, insana bir köyde yaşıyormuş duygusu veriyordu.
Meksika’ya gidiş amacımız sosyal yardım, eğitim ve sağlık konularında karşılıklı çalışmaların paylaşılması ve geliştirilmesiydi. Aklımda daha çok yarınki çalışmalar varken bu gün çok hareketli geçiyordu. Yan yana dizili avlunun etrafındaki odaları önce ilgisizce gezdim. Sonra bir yatak odasına girdiğimde, annemlerden kalma o basit demir karyolayı gördüğümde ve bilgi yazısını okuduğumda ilgim biraz daha arttı. Tabloda hırçın, nefret dolu, kin dolu bir kadını gördüm. Bana bakıyor ve benimle konuşuyordu sanki. Nefretin, acının bu tablodaki kadar beni rahatsız ettiğini bu güne kadar hissetmemiştim. Dışarı fırladım. Derin bir nefes aldım, kataloglardan bir tane alıp okumaya başladım. Biraz rahatladıktan sonra tekrar baştan resimlere, kendini karalamış olduğu, kara kalem olarak hatırladığım resimlere bir kez daha baktım. Gerçekten acı ve nefret öyle güzel resmedilmişti ki. Canımın yandığını ve onun acısını hissettiğimi bir kez daha anladım. Neden bu kadın ve resimleri beni bu kadar rahatsız etmiş, bakmak istememiştim. İçinde belki de yaşayamadığı kinler vardı diye düşündüm. Bir çok insanın şaheser dediği resimler bende itici duygular oluşturmuştu. Yatakta geçirdiği son dönemlerde çok kızgın ve hırçın olduğu söylenmişti bana. Bunu da resimlerine yansıtmıştı.
Tren kazası sonrası sayısız kırık çıkığın yanı sıra karnından girip omurgalarını zedeleyerek dışarı çıkan demir bir çubukla hastaneye götürüldüğünde doktorlar yaşama şansının düşük olduğunu söylemişlerdi. Feci kazadan tam 1 ay sonra, hastaneden taburcu edilmiş, acılar içerisinde kıvranmasına rağmen bunu yansıtmamıştı. Frida uzun süre boyunca doktor, hastane, ilaç, yatak ve korselerle iç içe yaşamıştı. 32 kere ameliyat olan Frida’nın bütün günleri yatakta geçmişti. O ince demir karyolada aylarca yatarak, annesinin tavana yaptırdığı aynada kendine bakarak günlerini geçirmişti.
İçimdeki tedirginliği atarak o ince karyolanın başına bir daha gittim. Oda çok büyük değildi. Karyolaya dalıp gittim. Günlerce acılar içinde bu yatakta kendine bakan ve çizmeyi, kendini çizmeyi öğrenen Frida tabi ki de; "Kendimi resmettim, çünkü çoğunlukla yalnızım ve en iyi tanıdığım insan benim‘’, ( I paint my self because I am so often alone and because I am the subject I know best" ) demişti.
YAZARIN DİĞER YAZILARI