Bu haftaki konuğum Vecdi ÇIRACIOĞLU. Kendisiyle çok değerli bir arkadaşım gazeteci-Yazar sevgili
Meral NİLGÜN vasıtasıyla tanıştım. Buradan sevgili Meral'e çok teşekkür ediyorum.
Vecdi ÇIRACIOĞLU'nun çalışmalarını araştırdığımda romanlarında ünlü Amerikalı yazar Ernest
Hemingway tadında duygular hissettim.
Vecdi ÇIRACIOĞLU, Bursa’da 9 Aralık 1953 yılında doğmuş, Bursa Erkek Lisesi’nden sonra İTÜ
Metalürji Fakültesi’ni bitirmiş.
Romanları : Kara Büyülü Uyku (1991), Cimri Kirpi (2002), Serseri Standartları
Sempozyumu (2004), Sarıkasnak, Denize Dair Hikâyat (1. basım 2006, TC Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Senaryo Destek 2013, 2. basım 2015, İletişim Yayınları), Gemileri
Sayan Kedi (2011), Ruhisar, Denize Dair Hikâyat (2014), Oltacı, Denize Dair Hikâyat
(2017).
Öyküleri : Nehirler Denize Kavuştuğunda (2002), Mayhoş Zamanlar (2010), Son Voli,
Serserilik Zor Zanaat, 2019.
Biyografi Çalışmaları : Rafetçe, Bir Ressamın Alacalı Paleti (2007), Gladyatör,
Futbol Arenalarında Bir İsyanın Hikâyesi, “Metin Kurt” (2009), Halkın Savcısı, Mehmet Feyyat (2012).
Monografi: Devşirme Eşik Taşı’nın Ruhu, Rumeli Hisarı (2010), Boğaziçi Üniversitesi, Mühendislik
Fakültesi 100. Yılı (2012).
Ödülleri: Can Yayınları İlk Roman Ödülü (1999); TESK, Türkiye Edebiyatçılar Derneği “Esnaf Öyküsü”
yarışmasında Birincilik Ödülü (2002); Foça Belediyesi, 7. Uluslararası Rastgele Balıkçılık Festivali,
“Deniz Öyküsü” Yarışması Birincilik Ödülü (2007); Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülü (2009).
“Bütün anneler atom karıncadır,” diyen Vecdi ÇIRACIOĞLU'na okuyucunun bilgi dağarcığını
yükseltecek, daha kaliteli eserlerin üretimini sağlayacak, düşündürecek, farkındalığı artıracak ve
araştırmacı ve yazarlara destek olacağını düşündüğüm bu röportajdaki cevapları için teşekkür ediyorum.
Kendisi ile gelinen bugünkü durumda yazarlık kimliği ile Edebiyat arasındaki ilişkiyi güçlü ve
zayıf yönleriyle, iyi ve kötü taraflarıyla irdeleyeceğiz.
Yazarlık bir yetenek işi midir? Diyerek, sorularıma başlıyorum.
Evet, yetenek işidir. Yetmek... Bir şeyi yapmaya yetmek... Yeterli olmak. Yoksa yazarlık yetenek işi
olmasaydı edebiyat fakültelerinde dilekçe yazmaktan yoksun birçok profesörün yazar olduğunu
görürdük. Edebiyat fakültelerinden her mezun olan yazar olurdu. Akademilerde insanları törpülüyorlar ve
kalıplar içinde insanları sıkıştırıyorlar. Yazar olmak için özgür düşmek gerek toprağa, hür olmak gerekir.
Bu da yetenekten geçer. Yetenek olmazsa bırakın yazarlığı hayatın hiçbir alanında yaptığınız işte
başarılı olmanıza olanak yoktur
Hayat hikâyemizdeki yaşanmışlıklar hepimize yazarlık hakkını verir mi?
Yazarlık yazılan bir edimden doğmuyor ki! Yazma, yazma üslubundan, yeteneğinden doğuyor. Ne
anlattığından ziyade nasıl anlattığın insanı yazar yapıyor. Yoksa herkesin, “hayatım roman,” diyen
binlerce hikâyesi var. Bu yanlış. Ama “hayatım şiir” diyen yok. Bir insanın anlatabilme becerisi varsa,
hiçbir şey yaşamamışsa bile, bir yere kapatılmışsa da bambaşka serüvenler kurabilir. Üslup insanı yazar
yapıyor.