Kıza çok üzülmüştü. Ve halen de o evi her gördüğünde o tanımadığı kız için üzülürdü.
Her şey yıkılıyor, yok oluyor, hayatlar, tüm hayatlar. Geriye ne kalıyordu bu Dünyada? Kadın
yürümeye devam etti. Mumya onun gözlerinden yol boyunca boşalmış, yıkılmış, yok olmuş
evleri, tarihi yapıları gördü. Bir zamanların zengin gösterişli kenti acı içinde, kimsesizlik içinde
kıvranıyordu. Çağlayan dualı ve iyileştirici suları ile ilçe yok mu oluyordu?
Kadın “şu yukarıda bir ılıca vardı. Ne oldu ki acaba?” diye düşündü. Yolun kenarında durakta
bekleyen iki kadını gördü. Onlara doğru yöneldi. Ilıca nerede acaba diye sordu. Kadınlar elleri
ile yoldan ayrılan kavşakta yıkılmaya yüz tutmuş kerpiç evi gösterdi.
“Ah dedi. Ne hale gelmiş. Çocukluğumuzda sepetlerde çamaşırlarımız ile gelir, odun
ocaklarını yakar, üstüne de kazanları koyardık. Çamaşırları kaynatır, Ayaş kili ile yıkarken topaç
ile döver, ak pak hale getirirdik. Ne mikrop olurdu, ne ilaç, ne de deterjan kullanmak zorunda
kalırdık. Kaynayan kazanların altındaki közde Ayaş bazlamalarımızı ısıtır, sıcak su ile ıslatır,
üzerine karabiber, kırmızıbiberi sarımsak ile bastırarak yayar, ılıcanın ortasındaki büyük ılıca
taşında oturur yerdik. Sonra da ıslanmış iç çamaşırlarımız ile birbirimizden çekinmeden
yıkanır, sepetlerimizde yıkanmış tertemiz çamaşırlar ile evimizin yolunu tutardık.”
Başları siyah tülbent ile bağlı kadınlar onu tasdik ettiler. Kafalarını salladılar.
“Şimdi ise o ılıcaya gidecek kimse olmadığı için ılıca kapatıldı. On beş senedir filan kapalı.”
Kadın, “insanlar nerede diye sordu.” ,
Kadınlar, “ herkes şehre göç etti. Buralarda kimseler yaşamıyor. Kalanlar, yaşlılar, memurlar,
görevliler ve köyden buraya göçenler. İlerde yeni yapılan binalarda oturuyorlar”.
Kırmızılı kadın “yazık, bu güzelim villalar, bahçeler atıl kalmış.” dedi. İki kadın başlarını
sallayarak onu tasdik ettiler.
Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan bu kent de yok mu oluyordu? Şehre 60 km uzaklıkta olan,
Dünyanın en şifalı sularına annelik yapan bu sağlık kenti neden bu haldeydi?
Kırmızılı kadın ilçenin merkezine doğru yürümeye devam etti. O güzelim bahçeli evler boştu.
İnsanlar elbette buraların değerini er geç anlayacaktı.
Bu evlerde sağlıklı yaşamlar, sevgi, dostluk vardı.