Ve Adam o zaman konulduğu bu pencerenin önünde yaptıklarını ve yaşadıklarını yeniden
analiz etme imkanına kavuştu!!!. Burası sanki sonsuz sessizlik içindeydi. Konuşamıyordu,
sadece izleyebiliyordu. Yaptığı yanlışları görmeye başlamıştı. Fakat sevgiyi unutanların arasına
katıldıktan sonra geriye dönmesi ancak ve ancak kendini sonsuz sevgiye ve iyi niyete teslim
etmesiyle mümkündü.
Bulunduğu pencerenin önünden yansıyan bembeyaz mum gibi soluk benzi ile karşı dağlara
baktı. Dağlar bulutları delip gökyüzüne ulaşıyordu. Önündeki çamlar hala yeşilin endamını
koruyordu. Daha öndeki meyve ağaçları soğuğun etkisiyle doğaya küsmüş, yapraklarını
dökmüştü. Mumya biraz daha dikkatli bakınca dağların altındaki teraslama bahçelerde villa tipi
bir kaç evi ve onların aşağısında akan dereyi gördü. Derenin iki yanı seli engellemek için taş
duvarla örülmüş, ara ara dağdan inen suyu dereye akıtan dehlizler taş duvarın arasına
yerleştirilmişti. Derenin iki tarafında da içinde küçük villalar olan bağlar vardı. Dere ile villalar
arasına yapılmış kıvrılarak uzayıp dağların arasında giden asfalt yolu gördü. Ah hareket
edebilse, bu yollarda yürüyebilse, bahçelere girip toprağın kokusunu hissedebilse, dokunabilse
ne güzel olurdu. O insanlığını kaybetmişti artık. Geçmiş hareketsizliğinin dönüştürdüğü Mumya
halini her cama baktığında görebiliyordu. İçi iyice ürperdi. Bulutlar Mumyalaşmış Hayaletler'in
gözleriydi. Her şeyi görebiliyorlar, izleyebiliyorlardı. Hissetmek ise karanlık Dünyada yasaktı.
Hissedenler içinse görme duyusu tamamen köreltiliyordu. Bu bir ceza idi. Dönüşüm
aşamasında hislerin ve duyguların yerini kavramlar ve şekiller almıştı. Şekilcilik, Karanlık
Dünya'da revaçtaydı.
O da ne! Dereye paralel üst ana yolda kırmızılı biri yürüyordu. Mumya, bulutların arkasından
biraz daha dikkatlice yanaştı, yakınlaştı. Orta yaşlarda güzel bir kadın, işte dedi. Ben
yürüyemiyorum ama bu kadın benim gözlerim olacak. Kadın ellerini kaldırmış, dağlara yüzünü
çevirmiş, karşı dağlara uzanmaya çalışıyordu. Yüzündeki tebessüm Güneşin ışığı ile daha bir
parlıyor, daha bir aydınlanıyordu. Güneş, sabahın ilk ışıkları ile bulutları dağıtıp Dünyayı
aydınlatırken kadını Işık Meleği' ne dönüştürmüştü. Kadının her hareketinde yayılan ışık
dalgaları dağlardan bahçelere kayıyor, ışınların buğulu yansımaları iki dağ arasındaki ovaya
başka bir güzellik katıyordu.