Son zamanlarda dünyada obez sayısında yaşanan müthiş artış kadar ,megalomani tanısında da artış var. Megalomani ya da büyüklük hezeyanı, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir.Dünyayı okuyorum zanneden kişi en çok bilenin kendi olduğunu düşünmeye başlar,diğerleri olarak gördüğü herkese tabiri caizse; burun kıvırır! Obezite, nasıl vücudu dengesiz bir şekle sokuyorsa megalomani de ruhta aynı dengesizliğe yol açıyor. Her iki rahatsızlığında ülke ekonomisine ağır yük yüklediği açıklanan raporlar ve gelinen durum ile kendini ele veriyor. Yazdıklarımı somut örnek ile beslemem gerekirse;obezite üzerine yapılan bir araştırma AB'de 8 ülkede bu hastaların yıllık tedavi maliyetinin 29 Milyar Euro’yu bulduğunu, bunun16 Milyar Euro’luk kısmını hastane giderlerinin oluşturduğunu ortaya koydu.
Megalomani tanısı konulan bir bireyin ise; ailesinin geleceğini tehlikeye sokacak hamleler yaptığı uzmanlar tarafından çok kez ifade edilmiştir. Dışarıya harcayacak beş kuruş parası yokken megalomani tanısı konulan birey,sırf size gösteriş yapmak için gözünüzün önünde milyonluk çek yazabilir. Öderken neler yaşayacağını düşünmez üstelik.Dahası kendinin çok üstün vasıflarla donatıldığını düşündüğü için, sizin ile empati yapmaya,size saygı duymaya da ihtiyacı yoktur.En çok o bilir,en iyi o düşünür!Kayıp onun kaybıysa ancak kayıptır.Değilse bir önemi yoktur,duyarsızdır!
Biri psikolojik diğeri fiziksel gibi görünen her iki rahatsızlığın da dünyada bu kadar artış gösteriyor olmasını, insanın dünyaya ait en önemli bağı olan yaratılma sebebini tersinden okumasına bağlıyorum. Yaradılış amacımızda, doğru döngü, neredeyse tüm kutsal kitaplarda ve inanışlarda "var olmak-yapmak-sahip olmak" sarmalında gerçekleşir. Yani," insan" olarak "var olursunuz", "var olmak" için size bahşedilen yeteneklerinizi kullanarak dünyaya bir şeyler katmak amaçlı işler yaparsınız böylece kendi yaşamınızın sahibi olursunuz. Peki biz neyi yanlış anlıyoruz? Biz, bu sarmalı tersine çevirdik, Sanayi Devrimi’nin ardından ve şöyle okumaya başladık:
Önce "sahip ol", sahip olduklarınla işler yap ve sahip olduklarının böylece seni var etmesini sağla. Var ol!
Sarmal tersine dönünce "madde" baş tacı oldu. Sahip olduklarımızın fiyat ederi, bizim bu hayatta kapladığımız alanın değerini oluşturdu. ”İnsan” mutsuzluk ile tanışırken, daha unutkan hale geldi. Unuttuğu ilk şey “insan” olduğu ! Yaradılışının amacını ters okuyan bir kitlenin, kendinden başlaması unutmaya , çok şaşırtmamalı bizi. “Madde ve Mana” yazımda da belirtmiştim. Mana, maddenin değer kazandığı yerde durmaz, gider! Haklıdır da; eder ile değer yer değiştirdiğinde manasızlaşır her şey. Maddenin eder yerine değer ifade ettiği yerde aşırılık vardır. Dengede kalamayan her şey dengesizleşir.
Ye onu da- ye, bunu da- ye ,sinirlen- ye, mutlu ol- ye, telaşlan -ye! Göz doymadan ,öz doymaz. Obezite ,insanın kendine dur diyememesidir. Çünkü; mana kaybolunca dünyaya ait olanları tüketmekle ayakta kalacağını düşünür insan. yani içten değil dıştan destek almaya başlar. Bilinçsizce tüketmek ise, aslında içten içe tükenmektir. Peygamberimizin hayatında hiç doyma hissini tatmamış olmasının nedeni iyi okunmalıdır!
Megalomani; kibrin ve egonun beslenerek ,ruhun tatminsizleşmesi durumudur. Her ikisinde de çevresel faktörlerin etkisi büyüktür! Düşünsenize sürekli girdiğiniz farklı ortamlarda farklı kişiler çıkıp size “sen zembille indin, sen muhteşemsin, sen kusursuz, sen emsalsizsin” dese birinde ikisinde “haydi canım” dersiniz ama sayı artıkça direnciniz kırılır ve söylenenlere inanıp, kendinizi dendiği gibi hissetmeye başlarsınız. Nefis beslenirse ,kibri doğurur. Kibir doğduğu andan itibaren insanın sahibi olur. Bir başka deyişle; kibirli insan yoktur kibrin sahip olduğu insan vardır. Bugün dengesizleştiğini düşündüğünüz ne varsa hayatınızda, dönün tekrar bakın kendinize. Nerede özünüzden koptunuz? Nerede bozuldu dengeniz? Okumak ve düşünmek lazım dostlar…Çünkü bu gidiş iyiye doğru değil!
Aşkınız Baki olsun...